11 Aralık 2013 Çarşamba

ona bak

Duygusal olmamaya yemin ettim
kaç kez hatırlamıyorum bile
belki binlerce
Bir kadın orospu olmak ister mi
istedim
hem de ölesiye
Ekonomiyi mi suçlasam yoksa modernizmi mi?
zayıflık da bize göre değil
kafa çalşıyor bir kere
Biliyorsun ki suçlu sen değilsin bolluk
biliyorsunki suçlu şemal
biliyorsun ki suçlu oyunbazlık
Nereden nereye geliyor insan da
yine küçük bir duyguda takılıp kalıyor
ister orospu ol, ister doktor
kadın mısın ona bak




olsun

Kendi kahramanın olmak için kaç özlü söz okuman lazım?
Bazen bir satır arasına takılarak geçirdiğin zaman kadarsındır.
Ne virgüller uzatır seni, ne de noktalar durdurabilir.
İki kar tanesi arasındaki mesafe kadar yol kat edersin çoğunlukla
olsun...


8 Ekim 2013 Salı

devamsızlık

Kaybolmayla kendini bulma arasındaki zarif yerde hissediyorum kendimi. Sanki deri değiştirir gibi bir halim var. Hep yaptığım şeyler keyif vermez oldu, takıldığım insanlar sanki birer sınav sorusu. Kapalı kapılar ardındaki garip huzurum ve bir o kadar da huzursuzluğum başa çıkmam gereken en önemli sorunum. Yaş aldıkça insan sanki sahneye biraz daha yaklaşıyor. Netleşiyor insanların yüzleri. Sadece hissetmek gerekmiyor artık, görmeye de başlıyorsun. Ne garip netlikten hep hoşlanacağımı sanmıştım. Oysa şimdi gördükçe, kararıyorum. Bilmek istemediğim şeyler, güneş gözlüğünün ardında saklayamayacağım kadar aşikar. Küçük gafletlerle donatılmış, zayıf siluetler olduğumuzu görüyorum. et ve kemik kadar hatalardan var olmuşuz sanki. Dürüstlüğün kazandırmadığını ilk ben keşfetmedim elbet ama bu kadar yalnızlaştırdığını tecrübe etmek hazin.

Günler günleri kovalarken ve sanki hep aynı günmüş gibi davranırken sen değişiyorsun. Sanki bütçesiz bir filmin gariban sahnesi gibi durum. Arkada sakil ve sabit duran fonun önünde sen sürekli hareket içinde günleri eziyorsun. Evrenin en büyük silahı olan 'umut' terli ellerinin içinde her zaman. Kullanmayı düşlediğin saatlerin üzerine doğru nişan alıp, yürümeye devam ediyorsun. Tecrübe tek kazanç şimdilik.

Devamı gelen devamsızlıklar için bir karmaşa yaratmaya ve var olmaya çalışmakla meşgulüm anlayacağınız!

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sessizlik

Korkaklık ve sessizlik eski dostlar. Birbirlerinin arkasını kollarlar yıllardır. Bak kendine; ne zaman bir şeyden korksan en sessiz sen oluverirsin. O dilbazlığından eser kalmaz. Yılların gurularına taş çıkartırsın. Oysa bir tek kırılma noktan vardır: Ölüm korkusu. Öyle bir an gelir ki, yaşam ölümü aratır olur. İşte bu nokta senin yeniden doğuşun, unutma. En majör korkun ortadan kalkar ve kendini bir anda hür hissedersin olmadığın kadar. İç sesin konuşur da konuşur, en konuşkan o olur. Dilin gönlüne bağlanır işte tam o an. Beyninin çapkın flörtünden sıkılıverir ve daha sıcak bir yer arar. Gerçek hayatının başladığını hissedersin. Anlamsız döktüğün göz yaşları diner. Nasır tuttuğunu sanır çevrendekiler ama bilirsin ki sen hiç bu kadar yumuşak olmamışsın. farklı ve farkında o zaman bedenin olur. Sonsuza kadar iyi bakmaya yemin edeceğin...

Gölge

Sakinliğin devinimi içinde bir kemirgenim. Küçük ama seri ısırıklarla, iştahla zamanı bitirmeye çalıyor gibiyim. Gölgemdeki huzura gözüm takılıyor. Gölgem olmak istiyorum, gölgenin içinde bir ben. Usulca durmak, seyretmek, takip etmek ve bir ışıkla var olmak... Görünenin ötesinde, sadece dikkatli gözlerin görebildiği, hissettiği, konuşmadan durabildiği şekilsiz bir karanlık olmak aslında amaç; bir gölge olmak yani belki de...

25 Ağustos 2013 Pazar

kimsesiz

Kimsesizliği anlatmak istedi bana.
"dur orada" dedim
"kimsesizlik içinde"
"ama" dedi
"aması yok"
Kimse kimsesizliği dışarıdan anlatamaz
kim ki anlatır
o kimsesiz değildir...

sokak arası

Sokak aralarında keşfetmek de vardı seni
ana yollar bizim neyimize
bir ateş yakardın ücrada da
ısınırdık ikimizde
sonra bakardın bana
sokak arası kadar yalın ve sakin
Bir biz olurduk, bir de sokak kedileri


açık deniz

Beni açık denizlere götürün.
O zaman anlayacaksınız;
neden bir gün durgun, bir gün coşkunum
Nasıl yüzeyde ılıman, derinlerde buzum
Nasıl rüzgarla da, güneşle de dostum

Beni açık denizlere götürün
o zaman anlatabilirim,
karaya vurmamış, taze hikayelerimi
Tuzu hissettirebilirim teninizde
Ve belki açık denizde açık olabilirim size de...

köşeli

Mevzu can havli oldu mu
köşeler mekan olur

Kadın karıncalara karşı

Birazdan alkol kanıma karışmaya başlayacak.
Kafamın içindeki karıncalar işte o zaman vay halinize.
Ne güzel de iş görüyordunuz sizce
ya bence nasıldı, diyim size
Her bir lokma için didinirken siz, didikliyordunuz beynimin bir köşesini
kimi ekmek, kimi aşk peşinde
işte bu yüzden siz karınca
ben kadın...

28 Temmuz 2013 Pazar

Nasıl bir masal anlattınız bize?

O kadar çok film seyretmeyecektik. O kadar kitap okumayacaktık. O kadar çok müzik dinlemeyecektik. O kadar da bilgiye aç olmayacaktık. Belli ki yanlış yaptık. Suç ailelerimizde; bizi dünyaya hazırlamaya çalışırken, bu ülkeye hazırlamayı unutmuş olacaklar. 

Sormak lazım bu devrim çocuklarına "Bizi niye böyle yetiştirdiniz?" diye. Niye çiçekleri bile sevmeyi öğrettiniz? Renkler çok mu önemliydi ki, bizi rengarenk boyadınız. Neden kendiniz yemek içmek yerine, bize kitaplar aldınız? Dünya klasiklerinin içine sorumsuzca itiverdiniz bizi. Burası dünya mı ki?
Bir tokat atsaydınız da şiddeti büyütebilseydik içimizde. Bak nasıl da sopa kullanmayı biliyor diğerleri, biz büyüsün diye ağaçlara kıyamazken. "Yalan söylemediğin sürece, istediğini yapmakta özgürsün" dediniz. Doğruyu söyleyen insanlar neden aramızda değil peki? Neden her doğru sözde birimizi alıyorlar içeri?

Umutla bak geleceğe, herşey o zaman güzel olur dediniz. Bütün güzellikler bir örtü ile örtülecekse, nasıl umut edelim? Kötü kurtların değil de kırmızı başlıklı kızların öldürüldüğü bir ülkede, nasıl dolaşalım yüzümüzde kocaman bir gülümsemeyle? Kadınlar kutsaldır demiştiniz. Hani nerede yaşıyor o kutsal kadın? 

Söyleyin nasıl bir masal anlattınız bize?

1 Temmuz 2013 Pazartesi

kimi

soyu sopu gariptir bizlerin
kimi der atanız uludur
kimi der maymundur
ezelden gelir anlaşmazlığımız
kimi der budur
kimi der şudur
bi canda iki akıl olur mu derseniz
kimi mal olur
kimi ne olur?

5 Mayıs 2013 Pazar

palyaço

Kafamın içindeki palyaço emekliye ayrılmıyor bir türlü
her şeyi hafife almakta üstüne yok
kötü esprilerle bizi rezil ediyor ulu orta
zirvedeyken bırakmak lazım diyorum
inanmıyor
ya ben ya o bırakacak bu işleri
bekliyorum

romantikmişiz

Romantizm ilahi bir masaldı da
biz mi dinlemedik?
Anlatanın adına rastlanmayan anonim bir masalın
küçük köleleri olduk
yaşımız büyüse de inancımız körpe kaldı

Denize taş attık dileklerimizi bir balığın yutacağına inanarak
toprağa kağıtlar gömdük, bir gülün dibinde filizlenir diye hayallerimiz
Dağa kafa tuttuk, bizden aldığını geri püskürtür diye
Bir kara şövalyeye aşık olduk, gün gelir sevgiyle aklanır diye de
masal biz olduk

İlahi olan da masal olan da romantizm değilmiş
bizmişiz geç öğrendik...

30 Nisan 2013 Salı

Anlama. Hisset!

Bir Fransızın dilinden yazabilsem keşke duygularımı
hafif nevrotik ama hep romantik
iç gıcıklayıcı kelimelerle doldursam cümlelerimi
anlamını bir tek senin anladığın

Kendimizce bir dil yaratsak
hafif yuvarlak hatlı
ama her zaman kavgaya açık

Aşkımızı savunurken kullansak o dili
köşelerini sadece biz bilsek
baş edebileceğimiz sertlikte olsalar
törpülenmeye hevesli

Aşkın dilini yaratsak, farkında olmadan
ama hep hissetsek
anlamasak da...





28 Nisan 2013 Pazar

notaların kuklası

Bir parçaya denk geliyorum bazen. Titriyor dudaklarım, kırpışıyor kirpiklerim ve bir damla göz yaşı döküyorum. Hangi anıyı getiriveriyor aklıma? Tam bilmiyorum çoğu zaman. Görüntü olmasa da duygular hep orada; kanlı, canlı... Yıllara akıl oyunu yapan duygular; zamanın iyileştirmediği sadece eskittiği. Bazen de öyle bir parça çalıyor ki, olur olmaz kalkıp dans ediyorum. Parçaların kuklası olmuşum sanki. Notalara emanet bir hayat yaşıyorum.

16 Nisan 2013 Salı

Bizler

Bizler; dünyada bedenimizi siyahlarla örtüp, öbür tarafta yaprak çıplaklığına inananlarız. 
Edep yerlerimiz çoktan değişti farkında bile değiliz.

Bizler; alaim-i semaya karşı güneş gözlüğü takıp, gecenin tek rengine inananlarız.
Besin kaynaklarımız çoktan değişti farkında değiliz

Bizler; müzikle değil, kanla çoğalanlarız...

16 Mart 2013 Cumartesi

göze göz

Kirpiklerimin altına sığınmış bir uçarı bakış
Göz göze gelsek kanatlanıverecekmiş gibi

Böyle bir sorumluluğu kim alır dersen
Göz göre göre kaçırmayacak biri derim!


4 Mart 2013 Pazartesi

kirli

İçimde bitmek bilmeyen bir kirlilik
düşündükçe bataklaşan
Tortuların altında boğulan kim?
henüz sevmediklerim mi?


7 Ocak 2013 Pazartesi

Ortaya karışık

İlişkilerin eteklerine sis basmış. Öyle bir çağa girmişiz ki cinsiyetimiz tanımsız olmuş. Kadınlar doğasına sadık kalmakta zorlanan penissiz yarı tanrılara dönüşürken, erkekler kervanın önünde gitmeye çekinen basiretsiz bedevilere evrilmiş. Samimiyetin sinyallerini sadece telefonun en iyi çektiği yerlerde alır olmuşuz. Bir masal yazacak olsak, ne dağları delen adamlardan, ne de nazlanan ve ömürlük bekleyen kadınlardan bahsedebiliriz artık. Bizim masalımız izbe barlarda alkol kokulu nefeslerin nefis savaşlarını konu alabilir ancak. Anti-depresan almadan yaşayamadığımız günlük hayatların gecelerine odaklanmışız. Bu küçük ilaçlarla uyuşturduğumuz akıllarımızla ruhlarımızı kontrol eder olmuşuz. Travmaların prangaları ayaklarımızda bir derin yara yapsa da çıkaracak gücü bulamayacak kadar esaret altında olmaya alışmışız.

Korsuz sevişmelerin sabah yabancılaşmaları altında kaybettiğimiz duygularımızla ne yapacağımızı bilemez olmuşuz. Hızlı trafiğe uyum sağlamaya çalışan aşk hayatlarımız, kabuklarımızı daha da sertleştirmekten öteye gidememiş. Hızlı bir malumatla çıkılan yollar hep ilk molada son bulmuş. Sonsuz seçme imkanı içinde kararsızlaşan bizler, neyle besleneceğimizi bile arama motorlarına sorar olmuşuz. Kısa mesajlarda yaşatmaya çalıştığımız libidomuzun ne işe yaradığını unutan bizlerden nasıl bir gelecek yaratmamız beklenir peki?

Yeni nesillere aktaracağımız, en bilgili olduğumuz konu 'oyunlar'ken nasıl bir oyuna geldiğimizin farkında mıyız? Akıllı pedlerin tek parmakla geçilen ekranlarına benzer hayatlarımızı kalplerimizle değil de işaret parmaklarımızla yönettiğimiz sürece bizden ne bok olur?

Önce iktidarı kaybeden ve biz kadınlarla paylaşmak zorunda kalan adamlara yarım dudak gülümsesek de şimdi bunun acısını yaşayan yine biz kadınlar olmuşuz. Her konuda sidik yarışı yapana bizler bir de evde nohut-pilav pişirmesi gereken yaratıklara dönüşünce beklemediğimiz bir sorumlulukla göz göze gelmişiz. Barda içkisini kendi alan, ev kirasının yarısını ödeyen bir de üzerine anneannelerimizin yaptığı gibi kadınlık sorumluluğu yüklenince yalnız kalmak daha değerli oldu sanki. Hangimiz bunun bu şekilde gerçekleşeceğini ön görebilirdik? Kabul edin bayanlar patladık!

Bütün bu üst satırlara istinaden kişiselleştirilmiş cümlelerle devam edeceğim şimdi: Kendi ayakları üzerinde duran, hala masalsı kadınlığın peşinde koşan, geyşa ruhlu bir kadın, cinselliğini doyumsuz yaşamak istiyor ve erkeğine sadık olamak istiyorsa ne yapmalı? Heyecanla başlayan yeni tanışıklıkların diz üstüne çöktüren hayal kırıklığına pirim mi vermeli yoksa hayallerini ezberleyerek önüne mi bakmalı?

Cevap mı arıyorsunuz? Bulduğum zaman sizinleyim:)