1 Aralık 2009 Salı

yağlı mı boya?

Mavi bir karmaşanın üzerine yerleşen açık sarılara kontur atarsan korumuş olur musun huzurlu ortamı? Bildiklerinden uzak amorf şekillerin arasında mükemmel oranlarınla eşkenar üçgen gibi dik durabilir misin peki? Resmin hangi bölümünde rahatça gösterebilirsin bütün hünerlerini? Kenarda iddialı bir şekilde durur keşfedecek ayrıcalıklı gözleri mi beklersin yoksa en göbeğe olanca sıradanlığınla yerleşir göz ayırt etmez misin?
Hangisi sensin?

caz yapma

Bazı söylemler vardır ki seni donuna kadar açıkta bırakır. Sen isteiğin kadar havalı takıl, taytının altına yağmur botlarını giy caddede süzül geldiğin yer belli, kültür belli. Eğer geldiğin diyarlarda "caz yapma" gibi dile yerleşmiş, anlamını sorgulamadığın yerleşik kalıplar varsa ve sen bunları yeri geldiğinde gediğine oturtuyorsan geçmiş olsun. Dünya jet setine girmek için bir dahaki seferi bekleyeceksin artık. Biz millet olarak kısa ve pratik şeylerden hoşlanıyoruz. Bize kimse caz yapmasın yani. Biz ipod alır içine Gülben Ergen best of yükleriz. Daha da neler Herbie Hancock yükleyecek değiliz ya. Allah korusun uzatır falan enstrümantal soloları. Sinirler hoplar, asaplar tıkırdar basarız lafı adama. "Caz Yapma lan" ... İşte All That Caz

National Wild

"Bir aslan miyav dedi. Minik fare kükredi. Fareden korktu kedi. Kedi pırr uçuverdi" adlı yeni belgesel haftasonu boyunca National Wild kanalında izlenebilir.

Şarkı sözü yazarlarının hayal güçlerini takdir etmeye çalışmakla birlikte kafam da karışmıyor değil. Hayvanlar alemine takmış bir kaç tane yazar sürekli dolaşıyor aramızda. Bunların nelerden beslendiğini ya da neyle beslendiklerini merak etmemek için kendime hobiler, farklı meşguliyetler bulmaya çalışıp duruyorum. Sevgilden yolu geçenlerle buluşmayı hedefleyen Kayahan, bu şarkıyı söyleyerek nasıl bir sevgi yumağı hayal ediyor olabilir mesela? Mesajın üzerinde duralım belki çözeriz... "Olmayacak işler oluyor ben ne yapayım mı demek istiyor?" yoksa "Olmayacak duaya amin diyen kazanır mı?"

Ben aslanın kükrediği, kedinin fareyi gurcukladığı buna kızan farenin de sinirini kuştan çıkarttığı bir dünyada daha rahatım. Bırakın bildiğimiz gibi yaşayalım sevgili söz yazarları.

yol hikayesi

Ramazan dolayısıyla ülkemizi ziyaret eden Kenny G, kurban etiyle yapılmış etli ekmeğin tadı damağında kalınca müslüman olmuştur. Konya'ya yerleşen sanatçı Kenan GE adını almıştır.

Siz hala mutluluğu laiklikte, sekülarizmde mi arıyorsunuz? Yiyin etli ekmeğinizi bulun yolunuzu...
(Zafer ve mehmet'e geyiğin en güzeli için alkış)

who has just left the building?

Bir konuda işinin ehli olmuş adamların yanındaki kadınlar hep madur rollerdedirler. Peki biz bunu nereden öğreniyoruz? Adamlardan daha çok yaşayan madur kadınların rol aldıkları, söz sahibi ve anlatıcı oldukları biyografilerden. Ya o adam yaşasaydı o kadınlar o kadar madur rolü oynayabilir miydi? Büyük muamma...Tamam katılıyorum bu tip meşhur olan adamların yüzde olarak çoğunluğu dil altı yaptıkları uyuşturucu ve hayat kadınlarından ölmüş. Adam meşhur, adam hareketli, adam sahnede, adam göz önünde, adam dünya çapında arzulanıyor... Yani bu adamı sevsen de nikah masasına oturtup çocuk yapmanın ne kadar anlamı olabilir. De ki başardın peki de nasıl madur olmazsın.
Biz kadınlar olmayacak işlere kalkışıp sonra madur olmaya bayılıyoruz gibi geliyor bana. Sonra da başarılı ama ele avuca sığmaz erkeğin cenazesi ardından elimizde sigara, gözümüzün altında mor halkalarla çıkıp dökümanter filmlere bilgi sızdırıyoruz. Niyetimiz en azından adam gittikten sonra neler çektiğimizi dünyayla paylaşıp bir nebze içimizi rahatlatmak.
İşte bu da bizim yapımız. Kadınlar ne ister hala anlayamayan varsa okumaya devam

Issız adama düşerseniz

Issız bir adama düşerseniz yanınıza alacağınız üç şey nedir?

1- Kesinlikle bir iletişim aleti... Tercihen telefon daha çok çalışır ama internet ortamı olan bir bilgisayar da işinize yarayabilir. Erkeğiniz her an gitmeye meyilli bir yapıya sahip olacağından bu tip iletişim aletleri sizin sosyal ortamdan kopmamanızı ve terk edildiğinizde acınızı hafifletecek insanlarla iletişimi koparmamanızı sağlayacaktır.

2-Bir adet cosmopolitan dergisi... Bu dergi yıllardır verdiği önerilerden dolayı tercih sebebidir. Bağımlılık problemi olan erkeğinizi bir tık daha fazla nasıl elinizde tutabilirsiniz bu dergiden öğrenebilirsiniz. Sürekli üzerine bal döküp yalama olayını abartırsanız adam yine kaçacaktır. Fazla tatlı muammeleye gelmez bu tip adamlar.

3-Birden fazla alkollü içecek... Büyük ihtimal erkeğiniz alkol sınırını aşmakta sıkıntı çekmiyor olacak bu yüzden yanınıza alacağınız neşeli, pahalı ama mutlaka sertlik derecesi yüksek bir içecek size bağlı olduğu süreci uzatacaktır ( en azından şişeler bitene kadar ilişkiniz garanti)

Benim alacaklarım bunlar ama siz diyorsanız ki benim önerim daha çok çalışır. Hepimizle paylaşın biz de faydalanalım ilişkiler ıssızlığını korumasın...

20 Kasım 2009 Cuma

mada

Annelerle kızlarının arasındaki ilişki parmak ucunda kurumuş bir damla uhuya benzer. İlk başta çok yapışkan ve yılışık başlar. Sonra dokundukça uzayan mevzulara döner. En son ise parmak izinin çıktığı, istediğin zaman iz bırakmadan çıkartabileceğin bir probleme dönüşür.
Olgunluk çağı kurumuş uhudur. Kimse zarar görmez. sevgi bakidir.

BBG evi???

insanların yaptığı en büyük hatalardan biri başkalarının hayatlarına kattıklarını zannettikleri yorumlar. "Ben onu tanıyorum o bunu yapmaz" gibi yakın temas insanlar için sarf edilen, anlamsız ama kendini özel hissettiren konuşmalar bir kişiye ne kazandırır? EGO diyenler bu yazının kazanan şanslıları. Hediyemiz "i"ile başlayan tireyle devam eden iletişim aparatı falan değil tabii ki. Hediyemiz bir kesekağıdı dolusu organik olgunluk. Bu tip öngörülerin sonunda her zaman mutsuzluk gelir. Öngören kişi ve tavsiyeyi dinleyen insan sadece yaşayamadıklarıyla kalır. Bir evin kapalı kapıları ardında ne olduğunu, hangi boyuttta ve nasıl yaşandığını, kazan-kazanma tablosunu bir tek o evin mensupları bilebilir. Dış pencereden içeriyi dikizleyenler ise hayal güçlerinin sınırlarını pencere pervazına salya olarak bırakırlar.

19 Kasım 2009 Perşembe

Need for data

Hayatın ne kadar tesadüfi bir şey olduğunu anlatmak için şöyle bir örnek yerinde olacaktır. Caddede yürüyorsunuz karşı kaldırımda bir kapkaç adamıyla mücedele veren bir kadın var. Kadın çantayı ısrarla bırakmıyor. Adam da onu alabilmek için her tür eziyeti vermeye hazır. Siz 5 metre ötede bütün olup biteni izliyorsunuz. Hikaye iyiyle kötünü hikeyesi değil. Kim daha kararlıysa kazanan odur. (Burada kadının kazanmasını bekleyen pollyannalar bir tık geriye çekilsinler ve hayatlarını gözden geçirsinler. Neden başarılı olamdıklarını bu şekilde öğrenmelerini istemezdim ama yazmam gereken bir şeyler var.) Neyse siz karşı kaldırımdan bir takım fikirler atıp tutuyorsunuz bu bilmediğiniz insanlar hakkında ve yolunuza devam ediyorsunuz. Sonra seneler sonra bir bakıyorsunuz o kadınla ya da adamala bir şekilde yollarınız kesişmiş. "Küçük dünyamız" lafı sizi kurtarır mı? Hayır. Kurtarmamalı en azından. Büyük büyük laflar etmemeyi öğrenmeli ya Miş gibi yapmalı. Hayatta başınıza gelmeden bir şeylere yorum yapamazsınız. Yorum için yeterli dataya asla sahip olamayacağınızı unutmadan yaşayın.

home made

Benim atıp tutmam için boş bir sayfa ve yanıp sönen bir cursor olması yeterli. Dayanamıyorum hemen bir sigara yakıyorum ve bilinçaltı denen yere akpilimi basarak çift vesait yapıyorum. Bazen çıkan şeyler beni de ürkütmüyor değil. Yazarken iyi de sonra dönüp okumak sorun yaratıyor. Bi şizofren bölünme, bilinçaltınla bloğunda karşılaşmak (meditasyonda olmaması bilinçli olmadığını gösterir)... Bu kadar deşifre olmak da cabası. Hangi kadın bu kadar deşifre olmak ister hayatta. Sevgiline havalı havalı takılıp "Bloğumu okuma ama tamam mı?"diyebileceğin şirin bir hayat var mı? Adam senden tırsmaz mı? Bu karının kafası amma da karışık nasıl çocuk yapılır demez mi? Allahtan benim sevgilimin hoşuna gidiyor bu tip manyaklıklar da ben de önce fikirlerimi pembeleşinceye kadar kavurup bol baharatla size çakabiliyorum. Ben zehiri atıyorum vücuttan ama okuyanlara ne oluyor hiç bir bilgim yok. Zarar görenler, takılıp kalanlar, hayatları bok olanlar bana bir ince mesaj versinler.

bir varmış bir yokmuş

"Nasıl bir ses tonun var. Ne söylesen masal gelir La Fontaine'den"

Bu kelam şarkı sözü olmaya gidecek kadar yolu hangi ara kat etmiş anlamasamda esas anlamadığım bu değil tabii ki. Bir sevdiceğiniz var ve ses tonu her nasılsa ne anlatırsa anlatsın sizi 'sleeping mode' durumuna getiriyor. Yani karının/herifin dediklerinden bir bok anlamıyorsunuz. Dinlemeye şevklendirmiyor sizi. Hiç sallamıyorsunuz. Karıncayla ağustos böceğinin hikayesi tadında her anlattığı yani. Peki bu sevgiliye yapılan bir iltifat mıdır?
"Takıl, ne yaparsan yap ben yine de bu kulak memesi kıvamındaki ses tonun yüzünden seni sevmeye devam edeceğim" mi diyordur karşı taraftaki söz yazan sevgili? Ne diyordur? Biri çıksın beni aydınlatsın lütfen ki ben de şarkıyı dinlediğimde hakkını verebileyim .

Backstage

Sahneye çıkacak medeni cesareti olan adamın oyun oynama kabiliyeti yadsınamaz. Bazıları perde ardına saklanırken bazıları ışıkların alnına vurduğu ortama çıkar ve şov ne gerektiriyorsa onu icra eder. Burada bahsi geçen sahne dandik siyah kumaşın suntaya zımbalandığı, yerden bir tık yüksek olan platform değildir. Bildiğiniz hayattır. Fakat bir de backstage denilen bir gerçeklik vardır. İşte esas olan orada olur. Bkz. Elvis. Sahnede o büyüyen yaratık eve gidince bütün sahtelikler yatakta pazar çarşafı gibi sırtını tırmalar. Sahne arkası adamının ise bu gibi sorunları yoktur. Tek derdi her zamankiyle aynıdır. Kişilik bölünmesiyle uğraşmak zorunda kalmaz. Belki menemenin domatesidir sorunu belki de yeni aldığı ayakkabının zamanından önce burnunun kırılmasıdır. Yazar böyle bir sorumluluğu almaktan kaçarak seçimi size bırakır. Ya sahne önü ( pazar çarşafı diyorum yalnız!!!) ya da sahne arkası... Seçim sizin.

bütünlük bozuk paranın işi değildir.

Ayakları yere basan insanın mutluluğu güneş banyosu yapan kedi kadar sürer arkadaşlar. Mış gibi mırıldanmalar arasında, kafa hep daha farklı bir platformda toplantı halindedir. Bedenle kafanın ayrı takılması, normal hayatta sıkıcı olmamak için yapılan sıkı bir kaçamaktır. Beden içer, sıçar, gülerek kendini yerlere atar. Kafa ise ebeveyn rolündedir ve bu uçarı hallerin ne zaman geçeceğini merak ederek işine gücüne bakar. Banka hesabından girer felsefeden çıkar. İnsanoğlunun en büyük merakı haline gelen bütünsellik ise kesinlikle göt ister. Bu işin şehrin en kalabalık caddesinde taksi beklerken yapılabileceğini düşnenler bu hayata bir kere gelmeyi hak eder. Ya dağa gideceksin bedenle kafa aynı yolda olmaya mecbur kalacak ya da şehrin göbeğinde laga luga yapmayacaksın. İşte size faydalı bir yaşam koçu tavsiyesi.

real or not

Gerçek denilen şey bir tas çikolata kadar anlamlı ve tatlı aslında. Gerçek diye bir şey olmadığını anlayacak kadar yaşayanlar bu duyguya daha yakın hissedecekler kendilerini. Kendinize dokunun. Gerçekliğiniz elinizin hissetiği alan kadar. Daha fazlası sizin kendinize yakıştırıp anlattığınız hikayelerden ibaret.
Kendini tanıdığını iddia edip, kelimeleri asma yaprağına sarıp size bir lokma halinde yutturmaya kalkışan binlerce insanla berabersiniz. Sizin hikayeniz ne kadar doğru ise karşınızdakininki de o kadar doğrudur unutmayın.
İnanmak sadece ihtiyaç duyduğunuzu zannettiğiniz bir ilüzyon. Oyuncaklı işler için yeterince olgun olduğunuzu düşünüyorsanız bırakın bu inanma işlerini ve yaşamanıza bakın.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Bir dosta...

Kadın sarı saçlarını özenle düzleştirdikten sonra sokağa adımını atar. Normalde dalgalıdır belki saçları ama onun kafasında bir tane daha karışıklığa hiç tahammülü yoktur. Organize işler temiz bir kağıt mendil gibidir. Hafif, katlı, taşıması kolay ve fonksiyonel. Kadınlığının verdiği hafif işkilli duygular bu hayatta ekstra kaloriden fazla bir getiri getirmeyeceği için, dışarıdan söylenmiş hafif bir salata hayatı götürmek için yeterli olacaktır kadına... Sonra bir adam adım atar olmaz bir başkası. Kadın sorunu kendinde arar. Yanılıyordur. Güçlü ve kontrollü olmasının ilişki içinde uygun olmadığını ve içindeki kuru fasülye yapacak geni ortaya çıkarmadığını düşünür. Yine yanılıyordur. Sorun asla saçları sarı ve özenle fönlenmiş kadında değildir. Bu kadının içindeki kadını çıkartacak kadar erkek olmayan adamlardadır.
Bir gün gelecek bu kadın saçlarındaki dalgayla ve içindeki kadınla tekrar buluşacak. Sokakta bir yerde onu görmeyi bekleyen adamla yıllar sonra bu yazıyı okuyup bugünü hatırlamakta zorlanarak gülümseyecekler...

29 Ekim 2009 Perşembe

sihirbaz

Her adamın şapkasının altında sakladığı şeyler vardır... Şansınız varsa şapkanın altından tavşan çıkar:)

cilalı düşünceler

Pürüzlü düşünceleri olan birinden uzaklaşmak için kıymık batmasını beklememek gerekir. Bu durumdan elinizden düşürmediğiniz cımbızınızla korunamazsınız. Kendi düşücelerinize bir sistre ve cila atmak ise her zaman işe yarar...

25 Ekim 2009 Pazar

sosyal filtre

Ya sosyal filtrelerimiz bir gün arıza çıkartsaydı, o günü nasıl geçirirdik? Herşeyimizi bir günde kaybeder miydik acaba? İşimizi, arkadaşımızı, ailemizi, ortağımızı... Sabah kalktığınızda deyin ki o filtre yok olmuş. İçinizden geçenleri anında uyguluyorsunuz. İşe gitmek gelmiyor içinizde ve gitmiyorsunuz, sinir olduğunuz bakkala okkalı bir tokat çıkartıyorsunuz, sırnaşık köpeğinizin boğazına yapışıyorsunuz, otobüste etrafı seyrederken bir sigara çakıveriyorsunuz, restoranda bütün iştahınızla yemeğe ellerinizle dalıveriyorsunuz, çok konuşan bir arkadaşınızın kulağına yaklaşıp "suusss artık" diye bağırıyorsunuz, size ters gelen birşey yapan birini arayıp ana avrat düz gidiyorsunuz... Bütün bunlardan sonra yatacak yeriniz olur mu bilmem ama ben bu hayatta sadece bir gün bile olsa bu senaryoyu gerçekleştirmek isteyenlerdenim. Filtrelerimin hepsinin şalterini indirip içimden geçen anlık tepkilerimi anında yapmak ve bu hazzı yaşamak istiyorum.

24 Ekim 2009 Cumartesi

bacaklarından değil kafadan ayırmak

insan ayırmanın dayanılmaz hafifliği içindeyim. Önce vicdanıma 1-2 dakika yenik düşsem de, karşı tarafın davranış fakirliği karşısında içimdeki asortik canavarı salıveriyorum. sol kaşım havalanıyor, bakışlarım en yukardan seyir eyliyor. Artık kıçım erişilmez yükseklerde yürürken kendimden aşağı gördüğüm insanla aradaki mesafeyi iyice açmış bulunuyorum. Sorun aramızdaki maddi uçurum değil. Fakirlik ya da zenginlik değil. Sorun kültür; nerede nasıl davranacağını bilmek, nasıl konuşman, nasıl nefes alacağını hissetmek. Yurdum insanı belli ki köylünün toprağından gelen naif asaleti kaybetmekle kalmamış, şehirli olmanın gerektirdiği zeka ve hareket kabiliyetine de ayak uyduramamış. Önerim senelerini sikik dizilere değil daha yaşamsal aktivitelere ve eğitime yatırmaları yoksa ben kalkan her bir uzvumla birlikte vicdanımın üzerinden atlayarak insan ayırmaya devam edeceğim.

23 Ekim 2009 Cuma

EtikEtik

Etik; çağdaş yaşamda ancak bir kebapçı dükkanının adı olabilir!!!

cambaz

Cambazın kulaklarından biri diğerinden büyük olsa yine de dengede durabilir miydi?
En ufak bir dengesizliğin seçimlerinizde nasıl da felakete dönüşebileceğini görebiliyor musunuz?
Seçimlerinizi yapmadan önce gerçekten kendisini tanıması gerekiyor insanın. Hayatta nasıl duruyor, saçını kulağının arkasına mı atıyor, tikleri mi var, düşüncelerinde boşluklar tamamlanabilir cinsten mi, yaşamın hangi sahasında top koşturmaya heves ediyor yoksa koşturmayı değil de topu saydırmayı mı yeğliyor...
Önce aynaya sonra içinize bakmadan ipte yürümeye kalkışmayın.

çift karakterli çiftlik insanı

İnsanların içinde nasıl bir çiftçilik yokmuş da hırs varmış. Sanal alemde egonun tatmini üzerine bir anket yapılmadı belki ama farmville çiftlikleri halka arz edildi. İnsanlar önce bütün naiflikleriyle boş arazilerine üç tane pamuk ektiler her gün saatinde suladılar. Sonra kazandıkları parayla kendilerine bir inek alabilmek için gece uykularını böldüler. Ne güzel de hayaller kurdular "Bir gün gelecek yan komşu kadar zengin olacağım" diye. Her bir pamuk tanesinin gözünün içine bakarak günler geçirdiler. Sonra çitler, daha fazla hayvan, daha pahalı ürünler... Gün geçtikçe sanayileşen hayaller. Zenginliğin verdiği umursamazlık ve kıymet bilmezlik akabinde geldi tabii. Şimdi ne evde gözü var aynı çiftçinin ne de yitip giden 3 kuruşluk hayvanlarında. Artık egosunu attığı topraktan mahsülü kaldırmış olanın şehre inme zamanı geldi... Sanal alemin oyuncularına şehirli bir oyun çakma zamanı geldi sevgili oyun yazarları. Kolları sıvayın egolar düşmeden siz de yeni trendin mahsülünü toplayın...

closer

Yakınlaşmak ve uzaklaşmak üzerine kurulu bir sistemin içinde asıl kendine yakın olman gerektiğini unuttuğun günler oluyor. Gittiğin kısa mesafe yollarda içine soktuğun insanları en yakın zannediyor onlara en olmaz sırlarını açık ediyorsun. Sonra bir gün geliyor bakıyorsun ki aslında o insanlar sana en uzak olanlar. Zamanın içinde akıp duran bir yabancılaşma bulutu var sanki. Ne yaşadıklarını ne de yaptıklarını hatırlıyorsun genzine kadar tozun içinde yürürken. Önünü görmeden gittiğin bu yolun daha açık seçik bir hali olmadığını biliyorsun. Bile bile belki yol sorduğun insanla en yakın olacak sonra yine en uzaklara gideceksin. Değişmeyen şeyler üzerinde kafa patlatmak yerine önüne çıkacak yenilikleri görmeye çalışmak lazım sanki.

"Hoh" yapın

Hayallerinizin buğulu camlarına yazı yazmak isteyecek, avuç izi çıkarmak isteyecek bir sürü zevzek çıkacaktır. Ulu orta buğulanmamaya özen göstererek yaşamak lazım. Bir hayaliniz varsa kendi nefesiniz kadar bir "hoh" yapın ve üzerinde sadece sizin parmaklarınızın çizgileri olsun.

Mallböcek

Hamamböcekleri kentsel yaşam alanlarında yapılan yeni revizeden sonra hem isimlerinde hem de yaşam alanlarında değişikliğe gitmek zorunda kaldılar. Rızkını kaptırmadan kapitalizmin içinde yer alabilmek için alışveriş merkezlerinin camlı, kayan merdivenli duvarları arasında kendilerine bir habitat seçtiler. Bu yeni nesil böceklerin ismi Mallböcek. Nam-ı diğer kakalaklar bu alanlarda ekmek peşinde koşmadan kendilerini pamuklara sarmalayıp kakalayacak adam arıyorlar. Mallböceklere (kakalaklara) dikkat!!!

20 Ekim 2009 Salı

paravan

Sahip olduğumuz en büyük yalan kendimizi tanımladığımız kelimeler...
Bir gün biri sizi tanımak isterse, bırakın yaşasın.
Karnınıza dokunsun, heyecanınızı karın gurultunuzdan anlasın.
Bacaklarınızı sallamanıza takılsın. Endişenizi hissetsin.
Dudaklarınızı yemenizi seyretsin. Kararsızlığınızı algılasın.
Sevişirken gözlerinizi kırpıştırmanızı fark etsin. Tutkunuzu paylaşsın.

Kelimelerin ardında giyinmeyi bırakın ve paravanın ardında çıplak kalmaya bakın...

18 Ekim 2009 Pazar

belki şarkı 2

Parçalı bulutlu yaşamlar arasından
bulması zor sana parlayan güneşi
sevmek mi sandın sabah uyanışlarını
gel gör gece düşünce yanılgını

17 Ekim 2009 Cumartesi

MAYhoş

Mayhoş; benim en güzel hallerimdir.

şarkıdır belki bu...

Sahibi zaman olunca varlığın,
Kadimden medet ummak yanıldığın
Karşı koyulmaz duygu sandığın
bir gün gelir unutulur, unutulur...

Sebebi yürek olunca bahtının,
dilden gurur beklemek yaptığın
paylaşılmaz acı sandığın
bir gün gelir unutulur, unutulur...

AJ is not a junior A

Sondaj, sabotaj, kürtaj... Sonunda -aj harfleri varsa bir kelimenin hemen topuklayın. Bu sabıkasını bünyesinde taşıyan kelimelerin ortak özelliği derine inmektir, derinlerinizi baltalamak, delmek, kazımaktır. Kulağınızı acıtan bir kelimenin canınızı daha çok acıtacağını bilmek ulvi olduğunuzu değil, savunma mekanizmanızın kuvvetli olduğunu gösterir. Yazarın bu konuda söyleyecek çok şeyi olsa da bu aşamada daha mülayim olan MontAJ kelimesinin arkasına sığınarak geçiştirecektir yazının sonunu:)))

Dante's words

Büyük konuşmak için Dante yanardağı kadar geniş bir ağız boşluğuna ihtiyaç duyulur. (Dante yanardağını örnek vermek içinse benim kadar küçük düşünmek gerekir). Özgüvenin mide boşluğuna yaptığı gaz sancısı kıvamında baskı sonucu, harfler, ağızdan dudak kenarlarını acıtarak çıkarlar. Dinleyici tarafında oturanlar, çıkış anının sancısından ve harflerin büyüklüğünden etkilenerek kelamın içeriğini anlamazlar. İşte tam bu durumda yapılması gereken filmi geriye sarmaktır. Sakın ola yanlış tepki vermeyiniz. Biliyoruz ki Dante ağızlı kişinin ağzından çıkanlar yaptıklarıyla uyuşmadığı için normal olan hayal kırıklığıdır ama gerçek olan; hayatın Dante'den büyük olduğunu görüp etkilenmektir.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Oleeyyy

Matadoru, eline dolanan kırmızı egosuyla bir bütün olarak görebildiğim gün ruhum özgür kalacak...

Mona Mia

Fırça darbelerinin küçük berelemelerine razı gelecek kadar yükseltiğiniz acı eşiğiniz, sizin güçlü duruşunuzun kimyasal dışa vurumu değildir. "Daha güzel"i umut ederek kendi hücrelerinizden vazgeçişlerinizdir. Sonsuza kadar sürebilecek bir resim olduğunuzu unutmadan gerekli yerde paspartu aşamasına geçmek, kendi kendinizin "master piece"ini yaratmanızı sağlar.

27 Eylül 2009 Pazar

Elmalı Paye tarifi

Bu hayatta gereksiz verdiğiniz payeleri yoğurun buzdolabında bir gün bekletin. İçine elma rendesi ve tarçın katıp kullanmaktan follofoş olmuş yağlı kabınıza koyup fırınlayın. Elmalı Payeniz hazır. Yer misiniz yedirir misiniz orası size kalmış...

üzümü yemeden bağını sor...

Kendini sapsız üzüm gibi satmaya çalışan kadınlar, salkımlarının çöpü gözüktüğünde çok utanmaları gerekirken çekirdeklerini de ortaya koyacak kadar çirkefleşebilirler...

28 Ağustos 2009 Cuma

3

Devrik cümlelerin kafamıza devrilmeyeceği günler de gelecek mi?
Dipsiz kuyuların gizemi ne zaman kafamızı kurcalamayacak?
Devinip duran sorularımızın cevapları bir a4'ü doldurabilecek mi?

Bu Üç D ne zaman yerini yeni bir harfe bırakacak o zaman rahatlayacağım...

Polyanna'nın ereksiyon problemi mi vardı?

Taşların arasından hızla kayan ergen kertenkele, kafası musluk suyuna demlenmiş çay kadar bulanık olan Mary'nin dikkatini sadece 1 saniyeliğine çekebildi. Düşüncelerini birine anlatsa ipe sapa gelmez bulabilirdi belki ama bunun hiç önemi yoktu. O; hormonsuz bir zihne sahip olduğu için bulduğu tahtalara vurarak nazarlardan saklamayı bilirdi kendini. Annesinin hediye ettiği, o çağa ait olmayan ama antika olamayacak kadar da değersiz salkım saçak kolyenin kollarından birini parmağına dolayıp düşünmeye devam etti: "Acaba Polyanna'nın pozitifliği sertleşme probleminden kaynaklanan hormonal bir sorun olabilir miydi?" Kertenkeleyle son kez bakıştıktan sonra, bu yeni kızarmış tezini, her zaman temiz tutmaya özen gösterdiği beyninin sağ köşesine yeniden yatırdı. "Belki de ereksiyon sadece erkek cinsel organına mahsus birşey değildi? ve "Belki de Polyanna'nın belli durumlarda sertleşmesini engelleyen şey kan deveranından kaynaklanan bir sorundu ama bilim bu saftorik masal kahramanını yeterince ciddiye almamıştı." Her kadın, -yazar dahil- hayatlarının bir yerlerinde sağlıklı olarak sertleşmiştir. Ve bu iyidir. Mary hem kendinin hem de toplumun sağlığını önemseyen bir yetişkin kadın olarak bilim adamlarına rica eden bir not yazdı: "Saygın bilim adamları, kadın hakları savunucusu olarak, bugüne kadar ciddiye alınmamış rahmetli Polyanna'ya otopsi yapılmasını ve sertleşme problemine neden olan tıkanıklığın bulunup, tarafıma sonucun iletilmesini önemle rica ediyorum... Mary Antin Kuntin

27 Ağustos 2009 Perşembe

kurudite

Bir bara gidip, etrafınıza şöle bir bakın. Şimdi anlatacağım erkekler oralarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunlar genelde ülke çapında bir şekilde adını duyurmuş, 45 yaş civarlarında, göbeksiz, yaşına göre düzgün fizikli adamlardır. Çevrelerinde en az dört tane varoş genç kızla sohbet ederken görünürler. Konu sekstir tabii ki. Abimiz engin tecrübelerini ve geniş bakış açısını, gözü yeni açılmış yavrulara kahkahalar arasında enjekte etmektedir. "Bu seksin bu kadar büyütülecek neyi var? iki beden birleşir, arzular, tutkular, ıvır zıvır..." gibi kelimeler yan masadan duyulabilirler arasındadır. Masadaki kızlar gizli rekabetin verdiği al yanaklarıyla saçlarını savura savura hiç anlamadıkları sohbetin içine girmeye çalışırlar. Hatta gece hangi şansılın içine gireceğini merak ederler bar kuruditesi erkeklerinin...
İşte ben bu adamlara kurudite diyorum. Çerezden öteye gitmeyen doygunluklarıyla.
Dikkat bayat olanın ağızda ve ruhta bıraktığı acı tat bir süre geçmeyebilir...

toplu iğne

Her insanın bir sınırı olmalı ki, toplu iğneden daha az fonksiyonel duruma düşmesin!!!!

rüzgar gülü

Sabit fikirleri rüzgar gülü olarak kapımıza astığımız bir yazdı. Her rüzgar estiğinde, ailecek çıngırgayan tahtalar gibi birbirimize vurup duruyorduk. Bir denizden bir karadan eserek serseme döndürdük her gelen gideni. Kendimizi. O yaz da bu yaz gibi sabit fikirlerimizle salınıp durduk taa ki bir dahaki yaza kadar...
Huzuru besleme olarak evimizde çalıştırmaya karar verdik. Yetersiz iyi niyetlerimizle bereledik hem beslemeyi hem kendimizi. İçimizde bulamadıklarımızı çarşıda aradık. Paramızın yetmediği noktada bok attık.
Bir aile olmanın en güzel tarafının zamanı geldiğinde birbirinden ayrılabilecek kapasiteye sahip üyeleri olması gerektiğine karar verdik. Yine en baba sabit fikrimizle...

Nüfuslu insanlar:)))

Arkadaşlar siz siz olun nüfus cüzdanınızı çaldırmayın ya da kaybetmeyin. Sosyal devletimizden yepyeni bir uygulama daha var beyinlere uyuşukluk verecek kıvamda... Yeni nüfus cüzdanı çıkartabilmek için 62TL bayılmanız gerekiyor artık. "Kaybettin cezalısın" uygulaması. Hırsız adam geliyor güpegündüz çantanızı çalıyor. Karakollar, emniyet müdürlükleri, muhtarlık, fotoğrafçı, nüfus müdürlüğü gibi bir çok kapı yapmak size düşüyor. Hadi yaptın bir de üzerine ceza ödüyorsun. Hırsızların neredeyse Facebook'ta grup kuracak kıvamda takıldığı ülkemizde bize düşen canımıza ve malımıza sahip çıkmak aklınızın bir köşesinde bulunsun. Yoksa maddi manevi "Uff" olursunuz... Nüfuslu insan olmanız dileğiyle...

İl postino...

Bilgi bir insanın hayatını kolaylaştırır mı, zorlaştırır mı? Ölmeye değer bir şeyler yapmak mı yoksa ölmeyi beklemek mi doğrudur? Bu soruların cevabını bir postacının hayatına bakarak öğrenin. 'İl Postino' yu seyretmemiş olanlar, bu filmi alın arşivinize koyun. Her daim farklı bir kafaya sokan bir anlatım var bu filmde. İster derine inin ister yüzeyde takılın ama mutlaka seyredin.
Farklı bir dünya keşfetmenin acı veren ama bir o kadar da tatmin eden süreci bu kadar güzel anlatılabilir.
P.S. Filmi çekmeden önce hasta olan ve hayali olan bu filmi çekerek hayata veda eden Massimo Troisi hem kendi hayatıyla hem de canlandırdığı karakterle bir gerçeğin altını çizmiş olabilir...

ben

Yaşlandıkça vücudundaki ‘ben’ler artar.
Her bir ‘ben’ lekelerini silemediğin geçmişi kazır bedenine
Masum çiller sanırsın güneşin tadını çıkarırken edindiğin
Oysa sadece senin güneşsiz geçirdiğin günlerin bedelidir bunlar

23 Ağustos 2009 Pazar

organ iiğk sanat

Bodrum'da kadınsanız, dulsanız ve hala mihrap yerindeyse kesinlikle sanatçı olursunuz!!! Yeteneğim yok demeyin. Günümüzde sanata kılıf uydurmak kadar kolay bir durum yok. Biraz eliniz teknolojiye yatkınsa biraz da özgüvenden nasibinizi aldıysanız, hemen internetten video ve görsel parçaları toplayın. Bunları patchwork misali ortalarından renklerine göre 'paste' edin. Üzerine toplumsal kaygılarınızı dile getiren ( her zaman çalışır) mini bir konuşma attırın. Doğaya da takılabilirsiniz. Organik kelimeleri alt alta yazın. taşların bekaretinden girin, suyun saflığından çıkın mesela. Bütün bunları hazırladıktan sonra pembeleşinceye kadar bir CD'ye kayıt edin. Performans günü üzerinize hafif memelerinizin boyutlarını belli eden bol transparan (mutlaka uçuşan) bir elbise giyin. Havada sanat kokusu var diyerek atın kendinizi ortaya. Sizi seyredenlere de Afiyet olsun...
DİP NOT: sanatınıza başlık olarak anlaşılmayan kelimeler seçin. İnsanlar anlamadıkları şeylerde kendini kötü hissettikleri için sizi sonuna kadar izleyecek, çılgınca alkışlayacak ve tebrik edeceklerdir...

21 Ağustos 2009 Cuma

cesaret < para

Cesaretimizin özgürlüğü maddi kaygıyla mı son buluyor? Binlerce fındık kıran, kırıldıkça kırılan, adamları parmağında oynatan kadınların cesaret gösterileri, marka cüzdanlardaki banknot sayısı azaldıkça son mu buluyor? Evinin kadını, çocuğunun annesi olma kararları bunun akabinde mi geliyor? Cesurum diyen çıksın cevap versin istiyorum... hem de çok...

Cleopatra

Aşka cesareti karıştıran ideolojinin temellerini Cleopatra mı attı?

20 Ağustos 2009 Perşembe

göbek taşı

Fikrine, zihnine, bilgisine çok güvendiğim bir erkek arkadaşımla ilişki muhabbetinin göbek taşına oturduk geçenlerde. Bu adam kitap yazıyor, keman çalıyor, yıldız haritası çıkartıyor, pisagor teoremini gurcukluyor, felsefenin kıvırcık saçlarını ince telli tarakla tarıyor... Yapıyor da yapıyor. Kendini doyasıya yaşıyor. Tabii ki yalnız bir adam. Hemen benden kadın genlerinden kaynaklı en ilkel sorular geliyor: " Hiç evlenmek istemedin mi?", "Kadın olsa bunlar olmaz mıydı?"... Karşıdan gelen cevap şimdiye kadar duyduğum en güzel cevaplardan biri: "Yalnız yaşamak kolaya kaçmaktır. Ben tembel bir adamım. Bir insanla yaşayabilmek için mücadele gerekir, kendinden vermek gerekir, sonra almak gerekir, paylaşmak gerekir. Hakkını vermek gerekir."
Yalnız yaşayan bir erkekten bu olgunlukta bir cevap alabilmek için o adamın yaptıklarının hakkını veriyor olması lazım.
Biz kadınları güçlü kılan, bu mücadeleye belki de doğuştan hamurumuzun yatkın olmasıdır. Belki de erkekleri biraz mücadelenin içine katma çabasıdır Havva'nın elma numarasını çekmesi... Belki katılımcı olmakta fayda vardır

Bodrummatik

Her yaz uzaktan baktığım Bodrum'un göbeğine düştüm. Düştüğümle kalmadım burada bir yerleşik düzene girdim. İşte tespitlerin başladığı nokta. Bir şeyi uzaktan sevmekle içine girerek sevmek asla aynı değil. Her türlü sevgi var ama şekil şemal farklı. Dışarıdan sevdiğinde sadece beyaz ketenlerle görüyorsun, içine girdin mi pazardan alınmış pamuklu pijamaya da maruz kalıyorsun. Adamında, kadınında, şehrinde... hepsinde değişmeyen şey bu işte. Burada size düşen sevgiyi esnekleştirmek. "Ben ketenle seviyordum şimdi büyü bozuldu" derseniz yol gözüktü demektir. Matiklerinizden sıyrılın. Sadece on/off tuşuna dayalı bir hayatınız olmasın. Arada ileri sarın, kısa programa alın, tasarruflu programı deneyin. Mesai harcayın. Kısa program yerine uzunu seçin. Elektriği ve samimiyeti bol yaşayın kısıntıya gitmeyin...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

performansın bileşik olanı sanat mıdır???

Bir gün, anlaşılmasın diye komplekslerinin burnuna mandal takmış biri çıkıp Picasso'nun ya da Leonardo'nun ya da babalardan birinin önüne dikilip "Ya bırak bu işleri gelecekte sanat performansla yoğrulacak, bileşik performans yap, oryantasyona takıl, didinme bu kadar" deseydi eğer, sanat kim için yapılır anlardık. Halk için mi yoksa kendin için mi şaibeleri de gün yüzü görürdü böylece. Şimdi ben bütün cehaletimle sadece iç sesimi dinleyerek çağdaş sanat denen şeyin uydurmacalar silsilesi olduğunu düşünüyorum.
Adam sanatçı, yetenek tanrıdan hediye, icraat muhteşem, ulaştığı kitleler geniş... Eserleri dünyanın kaderini 100 sene sonra hala değiştirecek hatta geliştirecek standartta. Bu adam sanatçıysa eğer bu bileşik performanslar yapanlar kim? Kadının (sanatçının!!!) biri vücudunun mahremlerinde sakladığı sanat aşkını sizinle paylaşmak için bir alanın orasına burasına koşup duruyor. Kah giyiniyor kah soyunuyor. Bir havaya bakıyor bir yere. Olayın ardına fon yaptığı müzikle sanatına sanat katıyor. Bizler de sanatçının hiç bir yere varmayan anlatımıyla mest oluyoruz(muşuz)... BU MUDUR? Sanat en güçlü ifade şekillerinden biridir ama bunu alıp hiç uğraş vermeden fikirlerine ve bedenine kramplar girmeden, bu işe senelerini vermeden sadece performans kelimesinin afiline bileşik diye bir zımbırtı takarak ortalarda dolanamazsın. Ya da dolandığınla kalırsın. İşte bu da benim kendimce bileşik sanat performansım arkadaşlar.

24 Temmuz 2009 Cuma

Nile

Nil bir akarsu mu? Hayır, o isterse akar istemezse akmaz. Hayatın bir yerlerinde suyla ilişiği olduğu doğru. Kimi zaman duru kimi zaman bulanık olur belki ama her zaman derinliği vardır...
Güzel arkadaşım akmaya devam et ben buralarda akar dururum:)))

ham yap

Hamlık kelimesinin bedenle ilişkisi var gibi dursa da onlar sadece arkadaş... Yaş ilerledikçe başlayan bedensel hamlık yerini aslında zihinsel ve zevksel esnekliğe terk ediyor. Yani bu iyi bir değişim. Gençken esneyen vücudun faydasını görenler bir de esneyen zevklerin tadına bakın. Hatta onları "Ham Yapın"...

20 Haziran 2009 Cumartesi

zamlı An

Zamana takılmayın önemli olan 'an'... Bu söyleme takılanlar, kafa patlatanlar biraz dikkat ettiğimizde kelime bütün çıplaklığıyla kendini ele veriyor. ZAMAN; anın zamlı halidir. Anı yaşamayı bırakıp zamana yaydığınız herşey size pahalıya patlar. Çok ucuza mal edebileceğiniz şeyleri her ertelediğinizde anlar faiz yer, zamlanır zaman olur...
Bırakalım bu kredili vadeli düşünceleri, keyifleri, işleri o zaman ve anı yaşayalım derim ben...

8 Haziran 2009 Pazartesi

küpeşte

Korkularımızın üzerine en uygun malzemeden bir küpeşte koysak, kaymadan, tökezlemeden ilerleyebilir miyiz üzerine üzerine?

21 Mayıs 2009 Perşembe

İstanbul

Her daim bakımlı İstanbul bir gün rimelleri akmış çıkacak karşına.
Her daim açık dekoltesine gözünün kaymadığı günler olacak.
Hiç eskimeyen erguvan kokusu başını döndürmeyecek bir gün.
Martılarının çığlıkları kulaklarını acıtacak belki
Her canlı gibi birgün o da ölümü tadacak senin içinde...

Thats all folks

Dandik bir polisiye filminin baş kahramanıyım bugün. Çakma bir sis sokakları kaplamış. Yüzümde senaryo gereği yapışmış şüpheli bakışlar. Heryerde bir delil arıyorum. İnsanların kahkahalarında, içki bardaklarında, konuşmalarında, evlerinde, ofislerde... Mutluluk denen sabıkalı bir türlü yakalanamadı. Başına ödül koyanlar oldu. Ben de ödül avcılarıyla aynı yolun yolcusu oldum.
İçimden bir ses bu zanlının bir yerde çuvallayacağını söylüyor. Çok zeki olmaya gerek olmadığını söylüyor bulmak için. Basitliği sevdiğini de duydum. Her ne kadar zorlasak da şartları...
Sıkı bir kostüm ve senaryoyla mutlu sonla bitirebilirmişim gibi geliyor bu filmi...
Thats all folks...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Al dente

Bir insan ne kadar pişkin olabilir? Sınırı nedir kabul edilebilir pişkinliğin? Ben 'Al Dente' den kullanıyorum oyumu. Lezzetini kaybetmeden, yavşamadan, hala bir tık besin değerini koruyarak takılmalı insan. Birilerinin midesine oturacak kadar alçalmamalı hiç bir ruh.

cüzzamlı cüzdan

Ahlak; bir pezevengin yıpranmış deri cüzdanıdır. İçine giren banknotlar olduğu sürece neye hizmet ettiğini asla sorgulamayacaktır.

ilahi pembe

Anlaşılmanın konforlu ve ortopedik ortamına uzandığınızda sadece vucudunuzdaki kulunçlar rahatlamaz. Asıl rahatlayan düşüncelerinizde oluşmuş kulunçlardır. Bir masörün yağa bulanmış uzlaşmacı ellerine kendinizi teslim ettiğinizde hissettiğiniz rahatlık, yasemin kokulu özgüveniyle yanınızda dolaşan adamın verdiğiyle eşdeğerdir. İlahi pembelik, yanaklarınıza yaklaşan güneşin UV ışınlarıyla değil, size sağlıklı bir sevgi vaad eden adamın varlığından kaynaklanır...

kaşkol

Kaşkolden alınacak dersler vardır. Bu sarılma işini yüzüne gözüne bulaştıran, genç irisi kumaş parçası asla sizi gönülden sarmalamaz. Bedeninizin sadece bir parçasına gözünü dikmiştir, geri kalanı için sorumluluk almaz. Açık kalan kalbinizin serinliği sizi ne kadar havalı yapabilir bu hayatta?

su gibi hikaye

Gökyüzünün giydiği kaşmir paltoyu temizletmeyi unuttuğu günlerden biriydi o gece. Karanlığın pisliği gizlediği kimin uydurmasıydı? İki bina arasında arabuluculuk yapan ağaç, hararetli anlatımını vücut diliyle besliyordu. Çingene panayırlarındaki renk cümbüşünden otoparktaki arabalar da nasibini almıştı. Bir tek balkonda oturan kadın, rengini belli etmek için yaktığı muma ihtiyaç duymuştu. Yüzündeki karamsarlığı örtmek için bu ufak ateş parçasından medet ummuştu belli ki. Bir nefeslik ömrü olan birşeyden ömrüne katacak neşe beklemenin ne anlamı olabilirdi? Bir nefes çekti sigarasından. Duman içinde ulaştığı derinliğin sarhoşluğuyla, yalpalayarak, dudaklarına çarpa çarpa havaya karıştı. Gecenin yaşlı bir müzisyen kadar duyarlı kulakları, sokak köpeklerinin homurtularıyla bölündüğünde, kadın tam da yalnızlığını unutmak üzereydi. Sigarasının kafasını küllerle bulayıp, içindeki koru söndürdükten sonra salona geçti. Evin içinde nefes alan kendinden başka iki adet çiçek vardı. Kalın yapraklı olan doğurganlığının zirvesinde, baharın gelişini kabuklarından kurtulan yeni yetmeleriyle kutluyordu. Bir bardak suyla yetinen yaşamın olgunluğu, kalınlaşmış yaprakların ardında gizliydi belki de. Kırılganlığını toprağın karanlığına gömmüştü o da kadın gibi. Yarın doğacak güneşi düşleyerek ikisi de o gece içtikleri bir bardak suya şükrederek uykuya geçtiler.

gitti gidiyor

İçimde tüylü şapkasıyla dolaşan asil ve uygun duyguları satışa çıkartıyorum. Bir şey öğrenmenin bedelidir iyi birşey kaybetmek çünkü...

7 Mayıs 2009 Perşembe

Yeni bir kene türü: Kaypak

Kaypak nedir?
Kaypak; kesinlikle içinde sevimli filler barındıran ve kıçınızı rahat ettirmeyi hedefleyen bir kağıt ürünü değildir. Tam tersine kıçınıza yapışan, kanınızı emmeye çalışan yeni bir tür kene çeşitidir. Bunlar nerede yaşar?
Genellikle orta ölçekli şirketlerin, ucuza mal edilmiş ofis binalarının, en üst katında konuşlanmış, pütürüklü kumaştan yapılmış patron koltuklarında yaşarlar.
Nasıl bulaşırlar?
Kriz ortamının çalılıkları arasında kendinize yiyecek birşey ararken, kılık değiştirerek elinizi sıkmaya kalkan Amerikada okumuş, düzgün konuşmalı birine rastlarsanız ve elinizi vermiş bulunursanız kene kıçınıza yapışmış demektir.
Nasıl kurtulursunuz?
Kısa sürede zaten yeterince kan kaybetmişsinizdir. Elinizde bu hayvana zarar verme ihtimali olan her tür materyali bir liste yapın ve işe yarayan bir tane çıkana kadar denemeye devam edin.
Korunma yolları: Çalılıkta doşaşırken avukat ve noterinizle el ele dolaşırsanız bu cahillikle beslenen kan emicilerden bulaşmadan kıçınızı kurtarabilirsiniz...

Kirlenmek güzel midir?

"Söz namustur" kelamını alın, sarı ve kokulu çöp torbasına koyun, ağzını iyice büzdüğünüze emin olun ve sokağın başındaki çöp kutusuna uzaktan fırlatın... Bu kavram evinizden ve kafanızdan iyice uzak olmadığı sürece kafanızı karıştırmaya devam edecek çünkü. Namusun devasal büyüklükteki iskeleti en son yapılan arkeolojik çalışmalarda bulunup, hatrı sayılır bir müzenin özel camekanlı bölümünde koruma altına alınmış olabilir. Araştırılmalı. Hatta ziyarete gitmeli nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için.

26 Nisan 2009 Pazar

Bir Garip'le bir Garip'an

Pazar gününün en güzel anlarını bir gazetenin uzun boylu sayfaları arasında yakalamaya çalışırken birden Ayşe Arman'ın 'Münevver cinayeti' dosyasına denk geldim. Bu sayfalar çifte kavrulmuş lokumlarınızı ağzınıza atarken, okuyabileceğiniz sayfalar değil. Dişinize, zihninize, kalbinize yanmış plastik gibi yapışan sayfalar... Ölümünüzün şekli için bile dua etmek zorunda olduğunuzu hatırlatan sayfalar... Yaşanan olay, insanlık sınırlarına gerilmiş çiti yerle bir ediyor. Yetkililerin bu davaya yaklaşım şekli ve açıklamaları ise o çitten kalan artık malzemeyle yeni bir ürün tasarlayıp, en ucuzundan piyasaya çakmaya benziyor.

Olay: Bir genç kızın sevdiği ilk erkek, onun güller açan yanaklarından çok, testeresinin keskinliğiyle ilgileniyor. Ailesinin ona sunduğu imkanlar dahilinde cesaretlenen bünyesi ve zihni, okşaması gereken başı kesip, çöpe atacak kadar ileri gidebiliyor.

Sonuç: Garip bir ailenin garip oğlu harita üzerinde, zevkine göre seçtiği bir ülkede, başka bir 17'lik kızı gözüne kestirerek, tirbüşonla deldikten sonra içine pipet soksun mu sokmasın mı diye düşünüyor. Normal bir ailenin normal kızı, parçaları asla bir araya gelemeyecek bedeninden ruhu ayrılırken bile acı çekiyor.

Bir dönem kitap arasında gül kurutacak kadar naif olan bir neslin, çocuk yetiştirirken de aynı özeni göstermesini beklemek lükse girer mi acaba? Ya da kendine yapılmasını istemediğin birşey başkasına yapıldığında da aynı tepkiyi vermen gerektiğini, karar merciindeki adamlara anlatmak için nasıl bir hukuk sistemine geçmek gerekir? Peki paranın çift taraflı suratı arasında kaybolmuş adalet anlayışından kan örneği alınabilinir mi? Bu zihniyetten antikor örnekleri alınıp, iyileştirici bir serum yapılabilir mi daha sonra? Belki bu sayede özlediğimiz adalet sistemine kavuşmuş oluruz. Takarız serumu yeni bir virüs çıkana kadar güvenle takılırız.

Münevver'in ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum...
Cem'in ailesinin en kısa zamanda bütün mal varlığını kaybetmesini ve manevi varlıklarıyla yüzleşmelerini diliyorum...
Bu olayda karar vermesi gereken adaletten sorumlu insanların, ne yapmaları gerektiğini benden duymaya gerek duymayan insanlar olmasını diliyorum...
Tek vücut olmanın ne demek olduğunu bilmeyenlere, Münevver bir şeyler anlatmış olsun diye diliyorum...

21 Nisan 2009 Salı

Zafer

Kafamın içindeki manolya ağacının bedenine yaslanıp, gölgesinde şampanya içiyorum bu gece. Bir şarkının notalarını koparıyor, kulaklarıma küpe gibi asıyorum sonra.
Neşem yerinde...
Kaburgalarımın arasına sakladığım, sonra unuttuğum o eksiksiz aşk tarifini çıkartıyorum.
Artık önümde, yanımda, her yerimde...
İçimden bi çığlık atmak geliyor bu gece hem de en cüretkarından.
Zevkin sarı beyaz yapraklarıyla oynaşmak geliyor sonra.
suç bedenimde.
Bu güne kadar yaşadıklarımı durdurup, ileri sarıyorum.
Pudra şekeri serpilmiş bir mutluluk çıkıyor karşıma sonra
Zafer benimle...

20 Nisan 2009 Pazartesi

eyes wide shot

seni seven bir adamın gözlerinin

içinde gördün mü hiç kendini...

İşte o yansıma senin

en güzel halindir...

kapanmasın diye dua ettin mi hiç

göz kapakları...

İşte o an senin

en savunmasız halindir...

7 Nisan 2009 Salı

parmak izi

Mustafa'nın rakı bardağındaki parmak izini gören oldu mu? O iz; şu anda üzerinde oturduğunuz minder, elinizdeki bir bardak su, bankadaki paranız, elinizdeki pasaportunuz, düşük belli pantolonunuz, nüfustaki sicil numaranız... Çocuklarına gördüklerini açıklamakta güçlük çekenler, belki bu şekilde anlatabilirler olayı... Hatta belki insanlar hayatta düşlemenin ve düşündekini gerçekleştirmek için inancın ne kadar önemli olduğunu da anlatabilirler aynı filmden yola çıkarak çocuklarına. Evet detaylar önemlidir ama geneli kaçırırsa insan, detay sadece bir detay oluverir. Başarılı bir insanın sadece defolarına kafa yormak, kişisel gelişime güneş gözlüğü takmaktan başka birşey değildir. Lütfen kişisel olarak gelişelim... Belki o zaman toplumsal bir şans yakalarız...

2 Nisan 2009 Perşembe

ıssız değil dürüst olun

Tutkunun gel gitleri ne zaman dolunaya kafa tutar? Erkek dünyasında tutku sahneleri filmin hep ilk yarısında kendini gösterir. Adam bir kızı beğenir, kız yüz vermez, adam hayatını kızı tavlamaya adar, kız en sonunda ikna olur... (bkz ıssız adam) Tutkunun iskemleyi boşalttığı an ise erken boşalma ile aynı anda gelir. (yine bkz ıssız adam). Acaba erkek bünyesinde bilmediğimiz bir olay mı cereyan ediyor. Tutku ilk sevişme sonrasında vücuttan sperm ile birlikte mi atılıyor? Kadın hissetikçe tutkusu artarken, sahneyi erken terk etmiş figüran erkek tutkusu filmin gidişatını ne yöne saptırmış olur? "Hayatımda senden daha güzel birşey hiç olmadı" cümlesinin ardından gelen "ayrılmak istiyorum" önerisi belki de dünyaya düşmesi beklenen göktaşının ön göstergesidir. Peki etrafta bu kadar ıssız adam dolaşırken kadın dünyasının karmaşasından bahseden kitap yazarları neyin peşindeler? Kadınlar karmaşık değildir, sadece karmaşıklıktan hoşlanmazlar. Ne istediğini bilen kadın, karşısında yalpalayan adamın her salınımında dengesini yitirir. Dengesini yitirmiş bir canlıyı anlamak için genetik kodlarına inmenize gerek yok. Dürüst olun yeter...

31 Mart 2009 Salı

seçim

Hala günde 10 kişi okuyunca beni bir araştırma yaptım... Hangi bloglar daha çok okunuyor bi baktım... Bendeki eksikliğin CHP ile aynı olduğunu gördüm. Ben insanlara yemek tarifi yazmıyorum, kedimin kulaklarının ne kadar sevimli olduğundan bahsetmiyorum (belki bundan kedim yoktur hala), kızıma ördüğüm patiğin resmini çekip bütün sempatikliğimle altına gülen suratlar yapmıyorum (neden kızım olmadığını da anlamışsınızdır) ya da kriz ortamında milletin götünde donu yokken ağız sulandıracak teknolojik önerilerim de yok... İşte sonuç ortada arkadaşlar diğerleri bütün anadoluyu parsellerken ben denize kıyısı olan zihinlere hitap ediyorum... Okuyanlarıma bir kere daha teşekkür... İktidara değil bana prim verdikleri için...

29 Mart 2009 Pazar

isterik

Bazılarımızın konu aşk olduğunda hala postallı idealleri var. Bütün olumsuz verilere rağmen pankartlarındaki anti mesajlarıyla dolaşanlar var. İşte ben bu nesli tükenmeye yüz tutmuş arkadaşların Panter Emel tarafından beslenmelerini istiyorum. Kısırlaştırılmadan özgürce üremelerini ümit ediyorum. Doğalarıyla oynanmadan hala kanlı canlı beslenmelerinden yanayım. Kuru mamanın cazibesine ve kolaylığına kapılmasınlar istiyorum. İsityorum, istiyorum, istiyorum...

Tango & Cash

Farkındalığın kareli blok notunda yeni bir sayfa açıyorum size. Tangoyu bilmeyen yoktur aramızda. Bu dans arjantin pavyon ve genelevlerinden çıkma bir önsevişmedir. Tutkusu bol, erkeğin iktidarına kendini bıraktığın, paranın esamesi geçmeyen, ritmi önce içinde sonra dışarıda hissetiğin bir birleşmedir. Şimdi ise içimizdeki tutkuyu çıkartmak için Astor Piazzolla'nın melodilerine ihtiyacımız yok. Bir tutam cash'i önümüze koyan - ve en cüretkar - adamla önsevişme safhasını hemen geçebiliriz. 'Cash' new age bir tutku enstrümanıdır arkadaşlar.
Tango kurslarımız başlamıştır... Cash paranız varsa kursa katılabilir, tutkuya aç ayaklarınızı bilekten bağlamalı ayakkabılarla boğabilirsiniz...

in case of emergency

İçimizdeki pesimist ve optimist bir helikopter kazasında aynı anda hayatlarını kaybetseler mesela... Nötr olarak yaşamayı becerebilir miyiz? Olaylara karamsar veya iyimser yaklaşmadan, yaklaşmayı bilen var mı aranızda? En basiti sabah kalktığımızda perdenin ardında yağmurlu ve karanlık bir gün varsa, alarmı 15 dakika sonraya kurup, içimize girmeye hevesli pesimistle kısa bir sabah sevişmesi yaşarız. Yok eğer perdenin ardında kalmaya niyeti olmayan güneşli bir gün varsa, optimistle güzel bir kahvaltı planı yaparız.
Şimdi düşünün ki bunları ecel almış. Nasıl yaşayacağız? Ne yapacağımızı ve hissedeceğimizi bilmeden ve bunları isimlendirmeden nereye kadar uyanırız? Acaba içimizde bu durumda kırabileceğimiz bir 'in case of emergency' kutusu var mı?

maskara

Göz boyamak için maskara olmak gerekir... Sonucun hacimli olması ise sizin ne kadar kararlı olduğunuza bağlıdır...

kelepir kahkaha

Her durumda neşeli ve bol kahkahalı dudaklara sahip olmak, estetik dünyasının katkısı mıdır acaba? Bakın çevrenize. Silikon ve yağ enjeksiyonu kıvamında, parlatıcı ruju yerinde, ekstra büyük ve beyaz dişlerin üzerine kapanmış dudakların gülmediğini gördünüz mü hiç? Bir arkadaşımla katıldığımız bir partide fark ettik bu gerçeği. Bizim haricimizdeki bütün kadınlar zıplaya zıplaya yürüdükleri topuklu ayakkabılarının esneme payını da kullanarak, şen kahkahalarını hediye ediyordu ortama. Arkadaşım en naif ve küskün haliyle "Ben hiç böyle gülemedim, sorun bende mi sence?" diye sordu. Evet sorun tabii ki bizde. Çünkü biz elimizi taşın altına koyup, verdiğimiz mücadelenin bedenimizde yarattığı sıyrıkların üzerine sanita bant yapıştıran kadınlardanız. Bu da bir seçim. Saçınızın renginin güzelliğini, teninizin yanıklık tonunu seçim sonuçlarından daha çok merak ediyorsanız basın kahkahayı en büyüğünden. Hayat boyu endişeli bir ödeme planının altında imzanız yoksa yine basın kahkahayı. Sorumluluklarınız dudaklarınızdan daha inceyse bu kadar rahat gülmemeniz için bir sebep göremiyorum. Dudaklarda deformasyon olursa da yenisini alırsınız...

27 Mart 2009 Cuma

meziyet

Bir insanın hayatında edindiğin büyük değer karşılığında, meziyeti kendinde aramayacaksın. Ölçü birimi senin verdiklerin değil, karşıdakinin aldıklarıdır...

bekaret

Saygının bekaretini bozanlar, insanın içinde 24 saat kalıp tahliye olurlar...

26 Mart 2009 Perşembe

matematik

Problem çözmeye olan eğilimimiz dev bir alka seltzer olarak suda erirken biz hala baloncukları saymaya çalışırız. Yaşam bu noktada soru işaretinin kıvrak vücudunun cazibesine yenik düşer. Hırsımızın eşittirlerine, başarımızın artılarını eklemek isterken, çıkan sonucun eksisi sosyal hayat hanemizin başına eklenir. Kendimizi binlerce kere yenilmiş hissetmenin getirdiği antipatik hisleri otopsi masasına yatırmak gerekir bu zamanlarda. Dahi matematikçi John Forbes Nash Jr.'ın yaratıcı yaklaşımına kulak verirken arkasında şizofren kesirlere takılmaktan korkmamış bir kadın olduğunu da hatırlamak gerekir belki de. Problemler çözülmek içindir evet. Ama bir fasit içinde dönüp duran kararlar da sorgulamak içindir. Kafayı taktığımız problemleri çözdüğümüz zaman yitirdikleri değer, harcanan zamanın değerinden daha azdır. Zaman harcamaya değecek problemlerle uğraşmalı...Probleminize saygı duyan birinin şahitliğinde yapılmalı her bir işlem... İşte hayatın matematiği, işte hayatın problemi

Bir alemsin- şiirsel

Derinlik tutkusunun
vurgun yemiş bedeni önümde uzanıyor
Ruhu az önce olay yerini terk etmiş
sıradan üzüntülerin göz yaşlarını
yalayacak kadar canı kalan dil
gördüklerinden memnun gözlerle bir sırrı paylaşıyor
mavinin anlamını bir onlar biliyor
Başka alemlerin tadını bilen ruh
uzaktan el sallıyor
bildiği tek alem toprak olan bedene...
-The End-

Felsefenin gündüz düşleri

Felsefenin seks ihtiyacı gün geçtikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Pisagor'un dik üçgeni iştahını kabartıyordu her baktığında. Tabii ki inandığı gerçekler vardı ama Sokrates gibi uğrunda ölecek kadar aşırı bir ehemmiyet vermiyordu hiçbirine. Epikuros'un eudaimonia (mutluluk) görüşü son günlerde çıkarlarına daha bir uyuyordu sanki. Galiba Freud'un ortaya attığı şu libido işleri de kafasını karıştırmıştı. Carl Jung'ı arasa bu içsel itilimi için bir çare bulabilir miydi acaba? Yoksa işin felsefesini s..tir edip, yaşamaya mı bakmalıydı seksi de, aşkı da, mutluluğu da...

psycho killer

Çok konuşan adamdan çok korkarım ben. Hiç konuşmayanı da canımı sıkar. Eeee qu'est que c'est? (Bu nedir?) o zaman. Dozu tutturmak başarının sırrıdır. Bu her işte böyledir. Bir adamla çıkmaya başlarsın. Sana dünyanın en güzel kadını gibi davranır. Hadi buraya kadar egom ve ben bunu kabul edebiliriz. Ama kısa bir süre sonra gelecekle ilgili hayaller kurmaya başlar ve sizi de arkanızdan iter içine konuştuklarıyla. "Evimiz olsa, beraber yaşasak", " çocuklarımız ne güzel olur bizim", "Sen hayatımın kadınısın"... Yapma yaaa... Bunu yaşarken söylemek her zaman kolay değil dikkat! Bir bakarsınız duymak istedikleriniz kulaklarınızı küçük küçük ısırıyor, siz de haliyle mırıldanmaya başlarsınız. Sonra tam siz hayalin yarısına gelmişken, adam korkar, kaçar, fikrini değiştirir. Size ne mi oldu? Başkasının başlattığı, sizi de ikna ettiği hayalinizle hırpani bir sokak köpeği gibi sokakta kaldınız. Bundan sonra güven probleminizle birlikte karşınıza çıkan diğerlerine önden ve en yargılısından havlama zamanı. Peki bir insan bu cümleleri sarfedecek heyecanı ve girişimci ruhu konuşurken kendinde bulur da, yaşamak için nerede motivasyonunu kaybeder? Boşuna kendinizi gurcuklamayın. Sorun sizde değil, sizin duygularınızı boğduktan sonra parçalayarak gitar kutusuna tıkıştıran psikopat katilinizde.

No Name

Yaşanan her şeyin bir adı var mıdır yer yüzüne düşen? Kendi yaşadığımız özgün şeylere isim takamaz mıyız mesela? Sadece bize özel olmalarının bir cazibesi olurdu böylece. Ama teoride hoş duran bu kavram maalesef gerçeğin sık ağlı örgüsüne takılıyor. Bir ilişki yaşıyorsanız, toplumun belirlediği bir takım olmazsa olmazlar var. Siz mutlu olsanız da toplum mutlu olmuyor. Ve sizin yaşadığınız her ne ise onu normal normlara getirmeye çalışıyor birileri. "Adını koy". "Bu ilişki nereye gidiyor". "Ciddi isen evlenin o zaman". "Aaaa hergün konuş muyor musunuz?"... Kendi içinizde yakaladığınız mutluluk bu basit sorulara yanıt veremeyebilir her zaman. İşte kırılma noktası. İçinizdeki savunmaya ihtiyaç duymayan güçlü duygular, toplumun basit beklentileriyle sarsılır ve ilişkinizi ve mutluluğunuzu bozmak pahasına normal olmaya çalışırsınız. İhtiyaç duyulan sizin gibi aykırı yaşamlar değildir. Kulağa su kaçırma ihtimali olan tıpa her zaman denenmeden atılır. Sonuç yalnızlıktır ve yarım kalan mutluluğunuzdur. Tek artısı arık normalsinizdir. Normal acılarınız ve beklentileriniz vardır. özelliği olan herşey tarihe adını yazdırmıştır. Ama toplum tarih yazmanızı değil tarih olmanızı tercih eder her zaman. Tarih olan güzel şeylerin üzerine çiçek koyuyorum buradan...

Serserinim...

İçinizde sevdiği kişiye "Serserinim" diyen oldu mu hiç? Yoksa bir tek ben mi demedim? Serdar Ortaç'ın en sevdiği sevgi sözcüklerinden biri olduğunu fark ettim geçenlerde şarkılarını dinlerken. Bu ne demek? Yani ben seni seviyorum ve serserilik yapıyorum senin için. Nasıl serseri olunur biri için? İstemediği zaman kapısında mı yatarsın yoksa alkole verip kendini sokak sokak sürter misin? Bütün bunları yaptığında da sevgini anlatabilmiş mi olursun. Bunun gerçek anlamını bilen ve bizzat yaşayanlar beni bu konuda aydınlatarak lütfen aşk hayatıma katkıda bulunsunlar...

MarlboroMan

Yanılgılarımızın sonu gelmiyor. Ama benim gibi şanslı kullardansanız yamacınızda sizi doğru düşünmeye teşvik edebilecek bir kaç insan bulabilirsiniz. Bakış açısının çoklu yönlerine şükretmeyi de unutmamalı arada. Tüme varanlar, tümden gelenler, tümünü s..kenler her zaman olsun ki yanınızda her bir olaya çok yönden hakim olabilin. Ben örneğin detaylara takılan geneli bu uğurda kaçıran bir tip olduğumdan alternatif bakış açılarının büyük fanıyım. Örneğin bu quantum çıktığından beri içime düşen kurtla beraber yaşıyordum. Ne istediğimi evrene eksiksiz tanımlayamazsam ve başka birşey gelirse diye bir tribe giriyordum. Bu ruh haliyle ne kadar gerçekçi ve gönülden isteyebileceğim ortada. Tam da buna emin olmuşken bir arkadaşıma bu düşüncemi anlattım. Bana unutmayacağım bir örnek verdi: "Sen ne istediğini biliyor musun? Mesela evrenden Marlboro light istiyorsun. Ama önüne Muratti çıktığında kabul ediyorsun ve hayal kırıklığına uğruyorsun. Halbuki bekle ve Marlboro'yu düşlemeye devam et. Sen yanlış bir istekte bulunmuyorsun sadece yanlış karar veriyorsun. Hata evrende değil, sende. Muratti'nin tadına bak ve istediğin o değilse kabullenme!!!" ... İşte ben açıklama diye buna derim. Huzurunuzda evrenden bir özür dileyim. Bugüne kadar bana Muratti yolladığı için kendimi ve onu suçladım. İşte şimdi Marlboro light'a hazırım. Tanımı, tadı, şekli tam da bana uygun bir şeyi beklemeye değer. Geldiği zaman siz de keyfimden ne içtiğimi anlayacaksınız ve hep beraber bir 'Secret'i çözmenin keyfini yaşayacağız... Hadi bana şans dileyin süre başladı:))
Buradan bu basit ama hayat kurtaran öğüdü veren arkadaşıma da sonsuz sevgi...

24 Mart 2009 Salı

gökkuşağı

Gök kuşağının altında görmeyi kendimi ne kadar uzun zamandan beri beklediğimi düşündüm bugün. Geç kalıp kalmadığımı nasıl bilebilirim diye düşündüm sonra. O an gelince anlıyor mu acaba insan. Her akşam yarını bekleyerek geçen günlerde 'an'ı nasıl yaşar insan? Yoksa hep kafamızda idealize ettiğimiz anları mı bekleyip duruyoruz. Bir ömür bitti demek için bize tanınan süreyi bilmeden tutumsuz davranmıyor muyuz peki? Yazmanın büyülü dünyasında herşey bu kadar net gözükürken, gerçek dünyada nasıl anlaşılmaz oluyor düşünceler? Konuşma baloncuklarına sığma derdine mi düşüyor kelimeler? Anlamlarımızı kaybetmek pahasına biz de mi sığmaya çalışıyoruz bir yerlere yoksa...
Günün anlamı sevdiğin birileriyle geçirdiğin süre kadar... Bunu bilsen de gökkuşağı için yetmiyor kavramlar... Gözlerinin üzerine düşen ışık belirliyor renkleri...Ben hala gök kuşağının altında görmeyi bekliyorum kendimi, gözlerime ve bugünkü hüznüme rağmen

sevdim

Taze kokan ahşapların arasına sindi eski kokumuz
Zeytin ağacının yaşlı bedenine fazla geldi meyvemiz
Merdiven altında kaldı kalbimiz
Bize sonsuz gelen çimler çitlerin varlığıyla bitti
doğaya karşı koymaya gönüllü sevgimiz
sokak aralarında tükendi...

Ben seni sevdiğim sokakları da unutmadım
yağmurlu havaları da...
karı da sevdim yanında
karmaşayı da...

Ben senin içinde kaybolmayı sevdim
her gün bir daha varolmayı ise daha çok
Bir gün bir yerlerde kaybolup
senin bulma ihtimalini sevdim
her bulduğunda senin olmayı ise daha çok

23 Mart 2009 Pazartesi

Global Leş - sosyal sorumluluk hikayesi

O yıl Conan'ın kavgadan uzak durmak için komşu çocuklarına patik ördüğü bir yıldı. Obama'nın dünyaya yaydığı barış sinyallerinin de etkisi olabilirdi bu seçiminde. Aynı yılın sonbaharında Cüneyt Arkın seslendirme dalında 'En kekremsi erkek sesi' ödülüne layık görülerek bir ilke daha imza atıp yenilmezliğini hepimize kanıtlamıştı.
Elenor günlük gazetesinin medeni bir boyut almasından memnun bir şekilde, kolay katlanan sayfalarla oynaşıp duruyordu. Müslüman olmaya karar vermişti ama henüz hangi ismin kendisine yakışacağından emin değildi. Cinayet haberleri arasında kendisine en uygun ismi arıyordu. En yakın arkadaşlarından Sami de kısa bir süre önce adının sonuna ekstra bir 'mi' ekleyerek ve doğal eklentisinden kurtularak yeni bir hayata başlamıştı. Samimi olmak istemişti tercihlerinde. Sami'yle Elenor'un tanışıklığı bir miting meydanında başlamıştı. Serbest ekonominin baş arısı kraliçe arıyı devirmeye çalışıyordu ve Kraliçenin günlükleri medyaya yansımıştı. Seçim yapmakta zorlanmayan bu ikili, taraf seçmekte de zorlanmamış ve dostluklarının ilk adımını atmışlardı bu ortamda. Samimi ve Emine o günden sonra dönüşümün tadını çıkartmakla kalmamış her buldukları ortamda göz yaşı dökmeyi de ihmal etmemişlerdi. haa bi de karanlık tünellerin bol olduğu projelerin altına imza atmayı da...

visit the best yet?

Bazı kelimelerde Amerika'nın varlığını hissediyorum sanki bizi gizlice yönetiyorlar. Kullanırken içim rahat fakat üzerinde biraz düşününce biraz kıllanıyorum. Mesela SerBEST sanki insanın kendisini bırakmasının en iyi olduğunu anlatır gibi. Ser gitsin, bırak kendini akışa der gibi. Biraz sersek tepemize binecek birileri gibi. CiddiYET kafamı bir o kadar karıştırıyor. "Hala ciddi olmadın mı?" anlamına geliyor sanki. KartVİSİT birilerini ziyaret etmemiz gerektiğini mi anlatmaya çalışıyor? Kimi görmem lazım? Bu polemikten ve kafa yapısından KaBUS'a binerek uzaklaşabilir miyim dersiniz?

Gayri

Anadolu'da kobi desteği almış bir girişimcinin yarattığı bir jean markası tadındaki bu kelime gerçek hayatta başına geldiği kelimenin sonuna 'olmayan' anlamı kazandırır. Meşruluğa, ciddiyete, resmiyete bu kelime tek başına karar verir. Bir nevi otoritedir. Örneğin bir erkek var hayatınızda ama aslında da yok gibi. Artıları eksileri bir tarafa not alın. Artılar (kime göre?) eksilere (kime göre?) oranla daha fazlaysa 'gayri'yle işiniz yoktur. Ama sonuç müspet değilse 'gayri' gibi kro bir kelimeyi ilişkinizin önüne çakmayı hak ediyorsunuzdur. Bu kafayla hiç birşeyi hak etmediğiniz de bir gerçektir. Siz gayri ciddisiniz, gayri meşruluğun taa göbeğindesiniz ve en kötüsü gayri resmi şeylerle yaşama doğru ilerliyorsunuz.
Hadi gayri yolunuz açık olsun...

Naftalin

ne, neden, niçin, nasıl, ne zaman, nerede,... Bu sorulara muhattap olduğunuz her an biri üzerinize küçük 'n' harfini kapatıverir. Fanusun atalarından sayılan 'n' harfi, nefes darlığı ve özgürlüğün kısıtlanması gibi semptomlara neden olur. Afilli bir çiçekçide fanus altında sunulan kaktüsler gibi hayatınıza devam etmemek için size güvenen insanlarla beraber olmakta fayda vardır. 'Güven' eğer yeterli naftalin desteği ve önerilen koruma yöntemleriyle muhafaza edilemezse de, mevsim sonu elinize sadece bir 'n' harfi kalıverir.

HEY! kel


Bu adam kimdir?
a) Evlendikten sonra kendini salan koca
b) Buz pateni yarışmasına katılan yarışmacılardan biri
c) Michelangelo'nun Kellogs k-bar için yaptığı heykel
d) Sade Vatandaş programının logosu
e) Sizin yorumunuz.........................

paspal masal

Bir varmış bir yokmuş... Bir masal varmış en uyutmayanından... Bu masal benimmiş... Benim masalımda ağustos böceği iktidar partisinin sosyetik adayıymış. Karınca işsizlik maaşı için devlete başvurmak zorunda kalmış. Hayko Cepkin bir garip kel oğlanmış. Külah yapılmış 50 YTL içinde çekirdek satılıyormuş. Zümrütü anka kuşu bir gay barın adıymış. Pamuk prenses Esra Erol'un programında kendine koca arıyormuş. Devlet adamları kısa bıyıklarını Gilette firmasının sponsorluğunda kesiyormuş. Kurt ve kırmızı başlıklı kız ulusal bir kanalın sabah şekerleriymiş. Büyükanne de programda doğal otlarla yüz maskesi tarifi veriyormuş. 'Quantum' bir bankanın lanse ettiği yeni kredi kartıymış. Kartın üzerinde "İstiyorum" 10 tane yazılıymış. Kötü cadı, evde uyuşturucu ürettiği için, Deniz Seki'yle aynı koğuşta yatıyormuş. 7 cüceler Gülben Ergen'le yeni albümünde hem düet yapıyormuş hem de arkasında dans ediyormuş. Pinokyo burun estetiği maduruymuş. Rapunzel Blendax'ın yeni kepek şampuanı reklamında Mehmet Günsürle beraber oynuyormuş. Kül kedisinin İbrahim Talıses'in yeni sevgilisi olduğu söylentileri dolaşıyormuş. Aladdin kapalı çarşıda turistlere lamba satıyormuş. Prens at yerine Ginger'a biniyormuş. Oz büycüsü Derya'lı Günlerin bu haftaki konuğuymuş ve yoğurt kasesinden şapka yapmayı gösteriyormuş... VEEE gökten 3 organik elma düşüyormuş. Biri bana, biri size biri de iyi kalpli diyetisyenimize

dalya

Şu an hayatımda bir ilk olan bu bloğa 100. entry'mi yaparak DALYA diyorum. Hayatım boyunca yazdığım defterler dolusu yazım olsa da düzenli olarak hergün yazmamın sebebi, benimle aynı görüşleri paylaşmaktan keyif alan arkadaşlarım oldu. Hepinize teşekkür ederim arkadaşlar. Dalya diyor ve bu boktan havayı sayenizde bir kutlama havasına dönüştürüyorum içimde:)

21 Mart 2009 Cumartesi

Fuck hava yolları



Ben küfür etmeye bayılırım. Sinirlendiğimde en ağız dolusundan bir küfür kadar beni rahatlatan birşey daha yok. Benim canımı yakan biri olursa basarım küfürü rahatlarım ama asla karşı tarafın canını yakmayı düşünmem. İntikamlarla doldurduğum bir çeyizim yok sırf bu yüzden. Bazılarına göre 'ayıp', 'terbiyesizce', 'haysiyeti hedef alan' bu sözler hayat kurtarır bilginize. Kimseyi öldürme noktasına gelmezsiniz içinizden attığınızda. Ama diyorsanız ki "Benim ağzıma yakışmaz", "Ben bir hanımefendiyim söyleyemem". O zaman yeni çıkan helikopterden eve bir tane edinin. Üzerinde "FUCK" yazan bu uzaktan kumandalı helikopter, kendini ifade edemeyenlerin yardımına uçuyor. Kavga mı ettiniz, karşı taraftan bir dakika izin isteyip, salın helikopterinizi ortalara. Sizin adınıza "fuck, fuck fuck fuck" diye uçuşsun küfür havalarda...

anla beni picasso

Buzdolabının üzerine astığımız ihtiyaç listesinin ilk maddesi 'Anlaşılmak'. Sipariş üzerine anlaşılacağını düşünmek aslında en vasıfsız meziyetlerden biri. Kimi anladık bugüne kadar? Kim tarafından anlaşıldık bir bardak dolusu?
" Anlaşılmaktan daha tehlikeli bir durum var mı? Üstelik bu zaten olası değildir ki, hep yanlış anlaşılırsın. Yalnız olmadığını sanırsın, oysa her zamankinden daha yalnızsındır" demiş Pablo Picacasso... Anlaşılmaya çalışma yaramız kabuk tutmadan rahat edemeyeceğiz gibi duruyor. Kabuğu tırnaklayarak başa döndüğümüz zamanlara bir son verip, özgün olduğumuzun farkına varalım. Yaşadıklarımız, yaşattıklarımız, yediklerimiz, travmalarımız, becerilerimiz hepsi bize ait. Başkasının dünyasında anlaşılmayı aramak değil, kendi dünyamızı bulmak birincil görevimiz olmalı belki de...

17 Mart 2009 Salı

antrakt

'Yapmacık' ve 'Sezercik' kimdir?
Yanıldınız bu sefer ne Zeynep Değirmencioğlu ne de Sezer İnanoğlu oynuyor bu rolleri...
Bu rolleri tam da Çağan Irmak'ın en sevdiği karakterler oynuyor: Bizler. Sihirli ekrana yansıyan profesyonellere taş çıkartan yaşamın taa içinden, sıradan, en kenarından bizler.
Traji komik, drama, fantastik, animasyon... Bu türlerden istediğinizi seçin sevgili yönetmenler, elinize iki insan aldınız mı şahane bir film çıkartırsınız. Biri sürekli yapmacık takılır diğeri de bunu her seferinde sezer. İşte size malzemesi bol senaryo. Üstelik bir taneyle kalmaz serisini dayarsınız sinemaseverlere...
"Yapmacık ile Sezercik", "Yapmacık ateş parçası Sezerciğe karşı", "Sezercik ne sezer ne sezmez"...
Hadi iyi seyirler...

memur duygular

Herkes yastık üzerine renklerine göre özenle dizdiği hayalleri gündüz gözüyle ortaya çıkartabilseydi nasıl bir dünyamız olurdu acaba? Hayal kırıklıklarını onaran mahalle satıcıları mı türerdi yoksa sahaflarda eski kitapların yanında denenmiş ama olmamış hayaller, emprimiş ciltleriyle boy mu gösterirdi?
Çok sevdiğin birine ağız dolusu "Seni seviyorum" demek özgürlüğünü elimizden alan utangaçlığımız değil, sevgisizliğimiz hiç değil. Gururumuz. Reddedilme korkumuz. Karşılık bulamayacağından korkan egomuz. Bu devlet memuru zihniyetinde çalışan üçlü, ölmeden emekliye ayrılmıyor maalesef. Özelleştirme çabalarımız ancak yabancı sermayenin ihtiyacımıza olan inancıyla gerçekleşecek gibi duruyor. O yüzden kolları sıvayalım ve sevdiğimizi söyleyelim hatta haykıralım. Bakalım bu laci ceketli duygular nemalanamayınca işi bırakmaya gidecekler mi?
Hayallerimizle duygularımızı gösterme cesaretimiz aynı safta yer alırsa sanki olacak birşeyler gibi geliyor bana...

16 Mart 2009 Pazartesi

fetiş evrim

Birileri ısrarla Darwin'i poşet içine koymaya çalışsa da evrim teorisi hala tıkır tıkır işliyor. Bunun en büyük kanıtı da kadınların ayakları...Şimdi bir saniyenizi ayırın ve düşünün. Eski nesil kadınlara bakın (anneanne, babaanne, hala, teyze..) ve kafada bir hesap yapın. Bu kadınların ayak numaraları 36-37 en fazla 38dir - ki bu da yaşla ve şişkinlikle büyümeden kaynaklıdır. Hatta 34, 35lere kadar düşenler olmuştur. Bu kadınlar evden en fazla güne gitmek için çıkmış, ayakları yere ancak koca kolunda basan kadınlardır.
Şimdi günümüze dönelim kadınların ayak numarası 40'ların üzerine çıktı... Bunun sebebi; ayakları yere basan, kendi ayakları üzerinde duran kadın profilinin ortaya çıkmasıdır. Ayakta durmaya başladıkça, zeminle temas eden ayak genişler, büyür, yeri ve zamanı kavrayacak boyuta ulaşır.
Evrim devam ediyor bilginize:)

15 Mart 2009 Pazar

aslan yattığı yerden belli olur

Bir adamın ilişki adamı olup olmadığını nereden anlarsınız? Ya ilişkinizin uzun soluklu olup olmayacağını... Aslan yattığı yerden belli olur arkadaşlar. Davranışlarını yatak odasına kadar takip edin. Bulduğunuz dual'ler puan kazandırırken her mono sizi başa döndürecektir.

bir taş iki kuş

Kavga çıkmasın diye okkalısından yutkunduğunuz zamanlar vardır. İçinize attığınız her bir kelime mide çeperine yapışarak ülser riskini artırır. İşte ülsere çare tam da bu sırada
Mark Velasquez'den geliyor. Fotoğraf sergisine yaptığı konu: kadınların içine atıp söylemedikleri şeyleri, vücutlarında saklı yerlere yazarak ifade etmeleri... Bakın bu şekilde hem istediğinizi söylemiş olur hem de çıplaklığınızla kafası karışmış sevgiliyi kötü emellerinize alet etmiş olursunuz. Bir taşla iki kuş vurmanın teknik yollarını bize gösteren Mark'a buradan koca bir teşekkür...

assvertising

Bir erkeğin ilk neresine bakarsınız? sorusunun cevabını "poposuna" olarak düşünen erkeklere üzücü bir haberim var. Biz adamın endamına, eline, gözüne, konuşmasına, davranışlarına, saçlarına, kıyafetlerine, arabasına, evine... hayatındaki herşeye baktıktan sonra gözlerimizi belden aşağı kaydırırız. Ortam ne olura olsun bize kıçını dönen adamdan da hiç mi hiç haz almayız. Bu bilgi ışığında lütfen nerenizi geliştirmeniz gerektiğini yeniden düşünün.

Ruhumun Korsanı çıkmış...

En son rakamlara göre dünya nüfusu 6.6 milyar. Bu nüfusu kadın-erkek-çocuk olarak ayırdıktan hemen sonra 'ruh ikizi' sayısını bulmak için de ayrı bir bölme işlemi yapmanız gerekiyor. Elinize çıkan rakam şaşırtmadı mı sizi? Hala ruh ikizinizi bekleyecek misiniz peki?
"Umut etmek eziyetin süresini artırır" demiş Nietzsche...
Bunu söylerken, umut dünyasının üzerine bir kürek toprak atmaz. Tam tersine sizi akıllandırmak için suratınıza bir bardak su çarpar. Demek istediği; olma ihtimali çok az birşey için beslenen umut, sadece sizi şizofren bir bölünmeye götürür. Halbuki eğer mantıklı, olasılığı yüksek şeyleri umut ederseniz içinizde yeşiller açar.
Güzel bir ilişki yaşamak için karşıdaki ruhun sizinkiyle aynı olmasını beklemeye gerek yoktur. Bu hayatta özel ve bir tane olma lüksü varken zaten neden ruhunuzun kopyasını hayal edesinizki? Hem ya ruhunuzun korsan kopyaları falan çıkarsa... Ortamı bulandırmadan ruhunuzun ve ilişkinizin tadını çıkartın bence.

Ters köşe

Senelerinizi verdiğiniz sevgili kocanız, çocuklarınızın babası, sosyal ortamdaki partneriniz bir gün gelir de size eşcinsel olduğunu söylerse ne yaparsınız?

a) Bir sonraki oyunuzu dinci partiye verirsiniz.
b) Siz de onun yaptığı gibi kendi cinslerinize şans vermeyi düşünürsünüz.
c) Zenci sevgili yaparsınız.
d) Kendinizi doğaya verir, aşk-meşk işlerine son verirsiniz.
e) Hepsi/ Hiçbiri

Bu zor durumda ne yapacağını bilen varsa, yorumları bekliyorum...

Konserve aşklar

Hızlı tüketim alışkanlığı üzerine piyasaya sürülen yeni ürünlerden biri de aşk. Artık içeriğinde doğal olmayan malzemeler olan ve el değmeden ambalajlanan konserve aşklarımız var. Birbirini tanımaya ayrılan süre çalışan şehir insanlarının hayatında ciddi bir zaman kaybı olarak görüldüğünden, önceden içindekiler kısmını yazdığın sanal siteler vasıtasıyla neredeyse sevişme aşamasına kadar gelebilirsiniz. Bu yüzünü görmediğiniz, sesini tanımadığınız, kokusunu duymadığınız, boyunu posunu tarif edemeyeceğiniz kişinin izini ekranınıza harfler serpiştirerek bulabilirsiniz. Buluşma kıvamına gelindiğinde yapmanız gereken çabucak tüketebileceğiniz fiziksel besin takviyenizin kapağını yavaşça kanırtıp, açmak. Tadı fena olmasa da ben hala evde yapılmış 'Yemekteyiz biz' kıvamında aşkları tercih ediyorum. Herşeyin özenli hazırlandığı, deneyselin bol olduğu, lezzetli bir şey için harcanan vaktin uzun tutulduğu aşkları hepimiz hak ediyoruz.

12 Mart 2009 Perşembe

Baharatlı İstihbarat

Telefon sapıklığı istihbaratın ekstra baharatlı versiyonudur. Buradaki istihbarat : İlişki için, hasım veya hasım olması muhtemel kişi ve diğer organizasyonlar hakkında açık veya kapalı kaynaklardan bilgi toplayıp, analiz ve değerlendirmelere tabi tutarak sonuca ulaşılması anlamına gelmektedir. Bu kadar ciddiye alınması gereken bir bilgi alışverişinin baharatla tatlandırılmasına gerek yoktur. Telefonunu ucunda sessiz kalıp, sadece "Alo, kimsin?" kelimeleriyle yetineceğinize, ne duymak istiyorsanız sorun, yüzleşin, kavganızı verin arkadaşlar. İlişkinizi kurtaramasanız da en azından yeni bir kariyer yapma şansınız olur istihbarat sektöründe...

Pandora Var mısın Yok musun'da

Var mısın Yok musun'un bu haftaki konuğu PANDORA. Daha önce kutusuna giderek hem kendini hem bizi yakan tanrıça, bakalım bu sefer 'umut' haricinde bir şey kazanabilecek mi? Umarız Hamdi Bey Zeus'tan daha insaflı çıkar...

Bebekleri leylek mi getirse???

Bir nesli devam ettirmek için elimize zekice verilmiş bir hareket var: Üremek... Hem zekice hem de zevklice... Bu işlemi gerçekleştirmek için aynı türün, ayrı kromozom yapısına sahip olanlarının birleşmesi yeterli (zeka şart değil). Amaç, nesiller arası sağlıklı bir süreklilik sağlayabilmek. Peki size bir sorum var... Sizce kör,bacakları olmayan bir kadın ve alkolik bir adam üremeliler mi? Leyleklerin getirdiği bebek olayına ben sanki daha sıcak bakıyorum bu durumda.

KONÇ

Ayağınıza çamur, pislik bulaşmasın istiyorsanız yürüdüğünüz zemine yaklaşımınız önemli. Ama "Ben konçlarımı çeker her boku yerim" diyorsanız paçanıza yapışanlara karşı henüz dayanıklı konç üretilmedi. Lütfen bırakalım bu modası geçmiş ayak aparatlarını da kendimize temiz bir yol seçmek için çalıştıralım tozlu beyinlerimizi.

Yangın çıkışı

Evlilikler için devlet mutlaka 'yangın çıkışını' şart koşmalı. Duman altı olmuş bir ortamda son nefesleri saymak yerine belki de 'acil durum' kapısını kırıp, ortamı acil olarak terk etmemiz gerekir. Yaşamaya çalışmak mı yoksa yaşatmaya çalışmak mı? Vermeniz gereken saniyelik karar sadece bu. Yangını kimin çıkarttığını ise bırakın yetkililer çözsün.

Frankestein

Modern insanın cüreti Doktor Frankestein'ın yarattığı yaratığın dikiş izleri kadar kabarık ve bir o kadar da isimsiz. Toplumda yer edinme ve sevgi ihtiyacının dayanılmaz varlığını ve yaratan-yaratılan ilişkisini unuttuğumuz zamanlar var. Oysa yarattıklarımızın sorumluluğunu taşımak gerekiyor. Kendi istediğimiz gibi birini yaratmaya çalışıp, karşı tarafın ihtiyaçlarını görmezden gelmenin sonucu sadece bir 'yaratık' olacaktır. Hangimiz bir yaratıkla ilişki içinde olmayı ister? Cüretimizin boyutları henüz bu fantezi için sığ. Kendimize duyduğumuz saygının birazını başkalarına gösterebildiğimiz zamansa Doktor Frankestein hayatına insan haklarını savunan bir derneğin başkanı olarak devam edebilir. Hem onun hem de kendi kaderimizi değiştirelim o zaman...

İffet

Coşku, kapağını açtığınızda, kavanozdan fırlayan sevimsiz kuklalar gibi coşkusu sizden az insanın üzerine üzerine geliverir. Tam da böyle bir anda siz kahkahayı patlatıverirsiniz. Gözünün içine baktığınız adam size alaycı bir şekilde bakarak şöyle der: " Hayatımın bütün sırlarını bilen kadın gibi gülme!!!"... Kuklayı bürerek kavanoza geri tıkma zamanı. Bunun bir iltifat olmadığı anlayacak kadar yaşamış olan ben, benden daha fazla yaşayanlara sormak istiyorum. İlişki kurmanın sevecenliğini, saygınlığını ve derinliğini belirleyen, karşıdaki insanın hayatına ne kadar şahitlik yapmak istediğinle doğru orantılıdır. Şahit oldukların bir insanın sırlarına tecavüzü gerektirmez. İffet'in (Müjde Ar) bekaretini kaybettiği arabada, sevgi kapı kolunda asılı olsaydı, kayıp diye nitelendirilemezdi.
İçinde sevgi barındıran kahkaha kadar değerli bir sır yokken, bilmediğin sırlar yüzünden kahkahanın bölünmesi İffet'in kaybına eşdeğer.

Not: Farklı anlayanların yorumunu bekliyorum...

10 Mart 2009 Salı

kapris bir şarkı değildir

Kaprisin bir sesi olduğunu duyan oldu mu? Ben duydum. Eğer karşıdaki insan canının çekmediği bir şey için size kapris yapıyorsa, ses tonu kontrbas tellerinin gerginliğine taş çıkartacak gerginlikte ve aynı zamanda da palyaçonun mekanik sesine denk gelen bir ses çıkartıyor. Bu national geographic konusunu dokumentaristlere bırakıyor ve kaprissiz insanlara denk gelmeyi ümit ederek konuyu yarıda kesiyorum.

Paradoks

İki nesil arasındaki anlayış farkı için bir sözlük çıkartmayı deneyen ilk kişi bu işin ekmeğini yer diye düşünüyorum. Belli ki ne olursa olsun araya 20'den fazla yaş girdi mi konuşulan dil deformasyona uğruyor ve anlamları değişiyor. Sen bugünün koşullarında iyi bir kelam etmeye kalksan da, eski nesil bunu alıp spontane çevirip, kendi dünyasındaki karşılığına denk getirmeyi beceriyor. Becermekle de kalmıyor anlamadığın bir dil yüzünden seni suçlayabiliyor. Benim öğrendiğim tek şey bu saçma paradoksun içinde boy vermek. Eğer ayaklarınız yere değiyorsa sorun yok ama boyu geçen bir yerlerde yakalandıysanız, Boğaz'ın akıntısına karşı yüzmeye hazırlıklı olun.

Faust

Romantizmin filmlere konu olabilecek içsel malzemesini yadırgamasam da hümanizmin bu konuda altta kalmasını kaldıramıyorum. Konu insanlık olduğunda gayet loser davranan senaristler, konu romantizm olduğunda şevkle titreyen bedenlerinde yeni çıkan 'mastürbasyon' vibratörünü kullanmaktan çekinmiyorlar. Romantik bir insanın önce asgari müşterekte insan olması gerekiyor. 14 günlük çocuğunu döverek öldüren bir adamın size çiçek alması sadece cinsel organının siparişinden kaynaklıdır. İçinizdeki siz bir Faust olabilirse ve Mefistofeles'in sizi kandırmasına izin verirse iki kere düşünmenizde fayda var demektir. Hayatın içine sakladığı bonuslar olarak görebileceğimiz haz taşları ödül olursa anlamlıdır. İnsan olmanızı engellerse bu işte bir ib..lik var demektir...

anksiyete

Canlıların dış ortama uyum çabasında koruyucu bir tepki olan endişe halleri bugün maske üretim fabrikasının psikolojik tanımı. Venedik maskelerine taş çıkartır günlük maskelerimizle yaşamaya çalıştığımız sınırlı ilişkilerde ne kadar sağlıklı olabiliriz? Korumaya çalıştığımız her ne ise bu hayatta herşeyden öne çıkıyor. Gurur mu? Kişiliklerimiz mi? Yoksa hikayesine leke sürmekten korktuğumuz sosyal hayatlarımız mı bizi geride tutan? Vampir maskesi takmış birinin bütün hayatı boyunca kanının emildiğini anlamak için kaç viski tüketmemiz gerekiyor? Kelimelere güvenimizi sarsan endişeyi anti depresan ilaçlarıyla tedavi edebilir miyiz? Sorunumuz ne olursa olsun bize sakinleştirici hap veren doktorlara geliyor sorum. Sakin birinin problemleri olabileceği kimsenin aklına gelmiyor mu? Belki de uyarıcı bir ilaç vermenin zamanı gelmiştir.

misina

Maduriyetimizin temelinde konuştuklarımızı karşıdaki insanın farklı anlaması yatıyor. Değişik tecrübelerden seken bizler kelimelerin ortak bir anlamı olduğunda hemfikir olamıyoruz. Aslında bu gibi durumlarda bir web-cam kurulu olmalı ve söylediklerimizi destekleyen yaşam hikayemizi kısa VTR'ler halinde göstermeli. Hani o alışık olduğumuz ağlak hikayelerin montajlı halini kendi hayatımız için karşıya yansıtabilsek belki daha naif ve anlayışlı günler bizi beliyor durumu yaratabiliriz. Doğru kelimeleri seçmek ve doğru birşey telaffuz etmenin zorluğu ikili ilişkileri zora sokan tek şey olabilir. "Ben sevgisiz büyüdüm sen sevgiyle. O zaman birbirimizi anlamamız mümkün değil" konuşmaları Türk filmindeki kör ve gözü açık biri arasında geçen konuşma kadar yaralı. Yaraları sarmak belki mümkün değildir ama ortak bir misinaya tutunup, aynı oltanın avı olmak daha kolaydır.

halüsinasyon

Dünyanın en halüsinatif uyuşturucusunu merak eden var mı? Cevap Türk Kahvesi falı...
İstediğin hapı kullan bir fal kadar asla işe yaramaz ve kendini iyi hissettirmez. Yapacağınız tek şey zevkinize göre bir kahve içip dışarıya doğru fincanı kapatmak. Karşınıza birini alıp kafa yapıcı birşeyler söylemesini istemeniz yeterli.
- Bi adam görüyorum, elinde çiçek
- Sanki gelinlik giymişsin
- Kuş var ağzında da sana doğru salladığı bir bohça para
- Yeni bir ev görüyorum hem de kocaman
- Sevgilin sana yüzük almış

Bakın şimdiden halüsinasyon görmeye başladınız... Hadi kapatın falı, en kıyak kafayı tadın...

sanat için sanat

Nü resimlere baktığınızda hep sarkan çarşaflar içinde bir kadın görürsünüz. Ya da şaşalı bir kadife koltukta hüzünlü suratına rağmen çıplaklığıyla barışık bir kadın vardır. Ben pek nü erkek resmine rastlamadım. Kadın ressamların bile nü erkek resmi yaptıklarını görmüyoruz. Oysa bunun erotizmle alakası yoktur. Sadece insan bedeninin ve ruhunun ortak yansımasının resmedilmesidir. Estetik olduğu için cevabını kabul edemiyorum ve daha yaratıcı ve mantıklı bir cevap bekliyorum. Kılları çizmek mi yorucu? Resimden size bakma ihtimali olan cinsel organ mı yoksa sorun? Bu tip resim çizen ressamı da hemen 'gay' olarak etiketlemek için nasıl bir önyargı mekanizmasına sahibiz? Bu yüzden mi elimizde sadece eski yunan heykellerinin çıplak bedenleri kaldı? O adamlar ve toplum sanata bu kadar çıplak yaklaşabiliyor da biz cesaret mi edemiyoruz sırlarımızın deşifre olmasına?

surviver

Bir dönem kıçımızla güldüğümüz, hiç sallamadığımız 'Değiş TonTon', 'Küçük Prens'le birlikte bir televizyon kanalında 'Varolabilme ve Yaşam Sanatı' diye bir program sunuyormuş. Nasıl şimdi ciddiye aldınız mı? Hani hep beklediğimiz işaretler belki de çok küçük yaşlarda karşımıza çıktı ama biz onları uykudan önce gibi değerlendirdik.
Değiş Tonton'un her duruma göre form değiştirirken anlatmak istediğinin, değişen şartlara ayak uydurabilme ve içinde varolabilme olduğunu anlayan oldu mu hiç. Hayır, biz değişime ayak direyip, bir çizgi film karakterinin obezite sorununu tartışmayı tercih ediyoruz. Küçük Prens gezegenler arası fink atarken ne düşündünüz peki?
Belli ki bu karakterlere rayting kazandırma zamanımız gelmiş. Belki bu yaşta anlayabiliriz ne demek istediklerini...Takibe devam

cin çarpmak

Biz gerçekten ne istiyoruz? Bu konuya hiper realist yaklaşanlarımız var mı? Şu meşhur sihirli lambanın cini karşımıza çıktığında dileklerimizi "Pat" diye söyleyebilecek miyiz durumda mıyız yoksa cin çıktığında herşeyi unutup, cinle flört edebilecek kapasitede miyiz?
Kafamızın her daim karışıklığı ve mutsuzluğumuz elimizdekilere bakmadan "Hep ileri" sakızının tadı kaçana kadar çiğnememizden mi kaynaklanıyor? Peki elimizdekilerle mutlu olursak, daha iyilere nasıl kavuşuruz? Her insanın kendi oyununda level atlayacağı bir nokta var bunu biliyoruz ama Game Over için ölmeyi beklemeden de bitiremez miyiz oyunu?
Ben peki bu soruları cine sorsam cin mesleği bırakmaz mı???

9 Mart 2009 Pazartesi

deep freeze

"Kaçan kovalanır" aşk için verilen en tarihi önerilerden biridir. Kaçarsan elindekini de kaçırırsın diyorum ben o zaman. Kaçma eyleminin belli bir zeka seviyesi içerisinde yapılanı belli bir süre makbul olabilir ama birgün kovalayan kişi yön değiştirirse kaçtığınla kalmaz mısın? Peki bu kaçma kovalama aksiyonu içerisinde 'sevgi' bozulmasın diye deep freeze'de mi bekletilir?

aşkın tadı: çilek

Aşkın tadı oy birliği ile 'çilek' çıktı. Fakat enteresan olan son dakikaya kadar 'ekmek arası sucukla' başabaş gitmesi ve son dakika birinci gelmesi. Aşk söz konusu olduğunda akla ilk gelen emektar çilekin tahtını sallayan ekmek arası sucuk, kriz ortamının tadını mı yoksa alternatif şehvetin tadını mı sembolize ediyor? Ekmek arası sucuk için oy verenlerin ve çilek için oy verenlerin bu konuyu biraz açmalarını rica ediyorum.

sorbe

Bir ilişkiden diğerine geçerken neden SORBE içilmeli?

a) Baskın tadın ağızdaki kalıntısını sıfırlamak için
b) Havalı olduğu için
c) Yeni ilişkiye ağızda kalmış kalıntılarla girmemek için
d) Her yeni şeyin kendine özgü tadına varabilmek için

Ben kendi adıma müthiş bir buluş olduğuna inanıyorum. Gargaranın sevimsizliğine karşılık da Sorbe diyorum:))

fabrika ayarı

Uyumsuz bir ilişkinin içindeyken, bunu sizin değil de en yakın çevrenizdekilerin fark etmesinin sebebi nedir? Sizin hedefe kitlenip, yaşamak istediklerinizi karşınızdakine yüklemeniz ve herşey güzel gibi davranmanız mı? Bu tip durumlarda "Desteklenmeyen sinyal, PC çıkışlarınızı ayarlayın" gibi bilgilendirici bir uyarı gelse, yakın çevre de biz de rahat etsek daha güzel olmaz mı? Her yeni ilişkide fabrika ayarlarınızı sıfırlamayı unutmayın lütfen...

8 Mart 2009 Pazar

akvaryum

Düşünceleri bir akvaryuma koyup seyredebilseydik, bu oksijen takviyeli ortamda nasıl nefes aldıklarını görüp rahatlardık belki de... İsimler koyardık sonra onlara, hatta favorilerimiz olurdu. En ulaşılmazı en gözde kalırdı. Çöpçü gelir bulanmış ortamı temizlerdi. İçine bulduğumuz en taşlaşmışları atar, geçici yeşillerle de süs yapardık belki. Düşünce akvaryumunda üretim hayali kurardık, sadece tüketenlere dalıp, bakıp...
Pahalı, meşekkatli, huzur veren bir hobimiz olmaz mıydı düşüncelerimizi akvaryuma atabilsek?

badem ağacı

Kastanyetin ardına gizlenmiş hüzünlü ellerin
kıvraklığı acısından,
Sabit duran dolunaya inat etmiş bedenin
cesareti kayıplığından gelir...
Sarkacın ucunda kalmış ruhun
salınımı ağırlığından,
badem ağacına benzeyen sevginin
çiçek açması bahardan gelir...

Kahra-man

Superman, Xman, Spiderman, Hitman, Watchman, Batman, ironman... Ama hepsinin babası Kahra-man.
Bir dünyayı kurtaran kişi olma ihtiyacı erkeklerin genlerinden gelen bir durum mudur? Her tür man'i olmuş bir adam ya adam olamadıysa?. Dünyamızı emanet edebilir miyiz böyle birine?
Zeyna bunu ilk gören kadın olarak kobi desteği ile mi bulaştı bu kahramanlık olayına yoksa?

Bütün girişimci kadınların kadınlar günü kutlu olsun:))

6 Mart 2009 Cuma

karadul

Başkan çıkartarak istediğini elde etmek diye bir kavram olmasaydı, kadın dergileri neyin reçetesini vereceklerdi? Göster-verme, süzül ama abartma, oje sürerken dünyayı kurtarıyor havasına bürün, göbeğinden bal akıt ama yalatma, gözlerini dik ama ilgilenmiyormuş gibi yap, esprilerini anlama ama kahkahalara boğul,....Yani sen sen olma. Ağını ör avını bekle.
Bir insan bu teknikleri kullanarak arzuladığı sevgiliye kavuşabilir mi? De ki kavuştun senin gerçek kimliğinle buluştuğu an karadul olarak hayatına devam etmek zorunda kalmaz mısın?
Sevgi başlı başına baştan çıkartıcıdır. Seratonin, sevginin evlatlığıdır. Farklı kalınlıktaki iki şiş ile bir kazak örülmez. Bu baştan çıkartma şişleriyle sadece birinin başına çorap örülebilir.
Sizi baştan çıkartabildim mi:)))

beyaz atlı

Kadınların en büyük ironisi beyaz atlı prenstir. Adamı bir ömür bekler, rüyalarını böler, vaatlerde bulnursun. Sonra bir gün karşına çıkıverir yakışıklı prensin. Dünya üzerindeki cennet mahallesine taşınırsın. Prensin evdeki rahatlığı ve sorumsuzluğu bir süre sonra dikkatini çekmekle kalmayıp, sinirlerini de bozmaya başlar. İşte ironinin uzaktan kumandalı garaj kapısının açıldığı an... Bayanlar; bir prensin ekmek almaya gittiği, bozulan musluğu tamir ettiği, kitap okuduğu, sofra kurduğu, çocuğu okuldan aldığı görülmiş birşey değildir.
Ya masallara saygı duyulmalı ya da gerçek hayata.

kar cumhuriyeti

Kar tanelerinin havada uzun salınımlarını 'naz' olarak algılayanlar, aslında o salınım ıslak zeminde biteceğini bildiğin ömrünü uzatma çabasıdır.

Pasiflora

Pasif direniş savaşma şeklinin en dirayetlisi belki de. Gandhi, kendini ve halkını pamuklara sarıp sarmalayarak arzuladığı özgürlüğe kavuşurken, bizim pamuklara sardıklarımız sahip olduğumuz özgürlüğü kısıtlamaya çalışır. İlişkiyi pamuklara sardığımız zaman rahatlık direncimizi mi kırar? Pasif direniş yerini Pasiflora'ya mı bırakır?

4 Mart 2009 Çarşamba

Geri Dönüşümlü

Bir ilişkinin sonunda, öfke ve kırgınlık 200 derecede ısıtılmış fırında üzerine kaşar koyarak pişirilir. Sonra telefondaki eski mesajlar ‘tümünü sil’ seçeneğini seçmek vasıtasıyla elin tersiyle, tek hareketle silinir. Bir süre yakın çevreye (karşı tarafa gitmesi muhtemel) kendini aklayacak siyasi parti tarzı mini-mitingler verilir. Zamanında hayatın anlamı olan, ruh ikizi olma ihtimali yüksek, aileden önce gelen kadın/erkek, yüzünü sadece şeytanın görmesi vaatleriyle (Al Pacino kesinlikle değil) habitatın en dışına atılır. Bir dönem el olan biri sonra sevgili olur sonra da tekrar el olursa, bu geri dönüşüm sürecinin adı ‘Past-el’ olabilir mi? Renklerindeki canlılığı kaybetmiş bir el kişi ancak Past-el olur derim ben…

3 Mart 2009 Salı

Yara-ta-tam

"Erken gelen yazdan, yalnız büyüyen kızdan korkacaksın" demişler atalar. Erken gelen yaz adamı mahsülden eder. Yalnız büyüyen kız da adamı mahsülden eder. Ortak korku bu mudur? Başına buyruk mevsimlerin ve kızların aynı tutulduğu bir ortam kimin ortamıdır? Başımıza gelen her sıradışı şeye karşı korku beslemek yerine neden değişen ortama ayak uydurmaya çalışmıyoruz? Kolaya kaçmak, içine kaçmak ve üzerine de atasözü yazmak yerine, yaz erken geldiğinde nasıl ekmeğini yiyeceğimizi düşünsek daha güzel olmaz mı? Yalnız büyüyen kıza da beraber yaşamayı öğretsek inceden... Yaratıcılığın sıradan korkuları olmayan insanların dünyası olduğunu öğreten atalara da saygılar buradan...

Frapan

Frapanlık sadece fiziksel mi olur acaba? Bir insan frapan duygulara sahip olamaz mı? Uzun zaman yalnız olan biri aşk yaşamak istediği zaman karşısına ilk çıkana frapan duygularla yaklaşabilir. Hislerini ekstra süslü, havalı ve aşırıya kaçan tarzda sunabilir. Dikkat çekmek üzerine kurulu bir sistemi sadece çul çaputa mâl etmek olmaz. Frapan bir aşk yaşamak herkesin harcı olmasa da yapabilene en gösterişlisinden, altın varaklı bir aşk yakışır.

2 Mart 2009 Pazartesi

Feromon bizi diskoya götür!!!

'Feronom', adı Ferhat olan sevgiliye söylenen sempatik nida şekli değildir. Bu, özellikle mesaj parasından dara düşmüş kişilere önerilen, alternatif bir iletişim kanalı olarak açıklanabilir. Feromonlar, vücut dışına salgılanan hormonlar olarak bilinirler ve burun bölgesine yakın ikâmet ederler. Amaçları karşı cinsi hedefe kitlemektir salgıladıkları kokusuz kokularla. Burnun iç kısmında takılan bu nefis hormonlar, 'vomeronazal organ' olarak bilinen bir alıcı sayesinde algılanabilir. İletişimin en kralını yapan bu hormon-organ ikilisi gerekli mesajı beyne ileterek sizin bir izdivaç yapmanızı düzenleyebilirler. Hayvanlarda daha aktif olmasının sebebi, onların türksel'in kıçını yalamak yerine direkt olarak karşı cinsin kıçını yalamalarından kaynaklanır.
Arkadaşlar ben derim ki sanal ortama para kazandıracağımıza, burnumuza ve hormonlarımıza daha çok yatırım yapalım... Feroyu bir kere keşfettik mi gerisi garantili eş hali.

Koala

Annem beni geçenlerde fazla 'kaotik' olmakla suçladı. Aslında ilk bakışta anlaşılmayacak bir suçlama olsa da düşündürücü. Kaotiklik, koala gibi içindeki okaliptüse tırmanıp oturmuş sevimli bir hayvan olabilir mi acaba? Kafam bin ton dolaşmamın sebebi belki de beslenme şeklimdir. Belki ben de senelerce Yaprak Dökümü seyredip, akşam ılık sütümü içip, basit ama düzenli bir hayat yaratmalıyım kendime.
Basitlikle sadeliği karıştıranlar için hatırlatma... Koalalar basit değil, sade yaşarlar...

jalousie

Güneşe kendini Bayram Paşa Cezaevi'nde hissettiren jaluzi, Fransızca'da kıskançlık anlamına geliyor. Kıskançlığın işlevselleştirilmesi bence en mantıklı sosyal sorumluluk projelerinden biri. En azından içindeki karanlığı, jaluzinin aralıklarından aydınlatma şansı bulabilmiş birileri.
Kıskanıyorsan, kadının camdan daha cazip bir şeyler görsün istemiyorsan, tak jaluziyi, çek ipleri... İpler sende olduktan sonra problem yok bu mekanizmada.

kitaplık

Ahmet Altan'ın 'Aldatmak' kitabını okuduğunuz için sevgiliyle kavga edebiliyorsanız, 'Tehlikeli Masallar'ı yastık altı yapmanızın zamanı gelmiştir. Buradan merak edenlere duyurulur; insan aldatmayı kafaya koyduysa kitapsızın teki olur. Ne kitap tanır ne kural...

Happy Hour

'Arıza Kadınlar' bir dernek kuracak kadar çok olup, size 'Happy Hour' saatlerini kaçırtacak kadar da cüretkar olurlar. Bu kadın modelinin yanında ben kız arkadaş olarak bile kalamazken, bazı erkeklerin libidolarının yükselmesi bunların varlığına bağlıdır. Bu kadınlar ne yapar?
a- Çok keyifli bir akşam yemeğinde birden uykuları gelip sizin içtiğiniz içkiye sararlar
b- Etrafta dolaşan diğer dişilerin varlığına kıl olup, eve almış olduğunuz PS3'e sararlar
c- Kendileri yorgun olmadıklarında sizin evde oturmak istemenize sararlar
d-Erkek erkeğe programlara sararlar
e-Alışverişten hoşlanmamanıza sararlar
f- 3 aylık ilişkinizin niye evliliğe gitmediğine sararlar

Sararlar, sararlar, sararlar...
Peki şimdi soru geliyor. Bu kadar rahatsızlık veren birine bu hayatta niye tahammül eder erkekler? Hatta tahammülün ötesinde aşık olurlar? Hep çözecek bir problemleri olduğu için mutlu olur ve erkekliklerini mi hissederler? Sürekli kamçılanmak uyarıcı bir etki mi yapar?
Bir kadın olarak top 10 sorumdan biridir bu. Lütfen bilen cevabı acilinden yollasın.

1 Mart 2009 Pazar

gramaj

1 kg patatesin ağırlığı bellidir bu hayatta. Peki ya sizin???

tatlı su kurnazı

Yakın bir erkek arkadaşım ilişkiler konusunda bir tavsiye verdi geçenlerde...
"Bir erkek önce ilişkiye başladığı kadının herşeyini kabul eder, sonra birgün gider erkek erkeğe içki içer ve kafaya senin ona anlattıklarını takar. Seni suçladığı zaman, hayatında en önemli kişinin o olduğunu söyler ve öyle davranırsan bir sonraki aşamaya geçersin. Evlendiğin zaman istediğin insanla görüş, yemek ye, dost kal ama bu aşamayı geçemezsen mutlu olamazsın" diye.

Evililik, belki bir ilişkinin legalize edilmiş halidir ve her genç kızın rüyasıdır. Ama bu düşünce benim dünyamda bekaretini yıllar önce kaybetmiş birinin kırmızı kurdele takarak evlenmesiyle eşdeğerdir. "Çılgınca sevişeyim ama bakire kalayım" diyenlerin hazin sonu discovery'de...
Erkeklerin yorumlarını acil bekliyorum. Dürüstlük mü? yoksa tatlı su kurnazlığı mı?

Ben erkeğin distile edilmişini severim!

Yeni adam alınır. Belli bir oranda ısıtılır. Kimyasal bileşenlerinin gözle görülür şekilde ayrıldığına emin olunur. İşe yarayan komponentler kullanılır, bünyeye zarar verebilecekler atılır. İstenilen saflık düzeyine ulaşılıncaya kadar işlem devam ettirilir. İşte karşınızda rafine mi rafine, uygun şartlarda damıtılmış nefis bir erkek...

loop

Döngü kelimesini bir hamster'a sorarsak ne cevap alırız?
a- Eğlenceli etkinlik
b- Kafamı dağıtıyorum
c- İleri gitmenin tek yolu
d- formumu koruyorum

Peki bir insana sorarsak ne cevap alırız?
a- Hayatın gerçeği

Hamster'ın bizden fazla söyleyecek sözünün olmasından rahatsız olanlar, denemeye devam. Kim kobaymış gösterelim...

Tanrıcılık

Yerinden memnun, yaşayan, yeşeren bir bitkinin yerini sırf dekoratif değil diye değiştiriyorsak, belki de Tanrı'yı suçlamayı bırakmalıyız.

lego

"Konuşmak değil yaşamak önemli, yaşamana bak" dedi hayatıma dokunan biri birgün... Benim bitmek bilmeyen sorularım vardı oysa... Hep cevabını karşıdan beklediğim. İzlemeden, hissetmeden, kolaya kaçarak yaşamak istediğim duygularım vardı. Aceleciğim vardı en çok da... Beni seviyor muydu hemen bilmek istiyordum, ya beni beğeniyor muydu?. Bilmek yaşamaktan önemli mi ki? Aldığın cevaplar, hissettiklerinin yerini tutar mı? Lego misali aldığın cevapları üst üste koyarak bir bina dikebilir misin? Bina için önce temeli kurmak gerekmez mi?
Kokusu burnuna yerleşmemiş birine, duruşu hafızanda bilindik bir resme dokunmayan birine ve kendisini yaşatmaktan çok anlatan birine sorduğun her soru seni elinde renkli lego bloklarıyla bırakır. Zaman harcamaya değmeyecek bir proje sadece elde eskiz olarak kalsın o zaman... "Yaşamanıza bakın"

sorgusal

Serbest atış her zaman serbest midir???

pil

Hani senelerdir yerinde duramayan Duracell tavşanı vardır ya. Herşeye enerjisi vardır onun. Yer, içer,koşar, sevişir, dağlara tırmanır... Acaba işin sırrı kimyasal enerjiyi depolayıp, elektrik formunda dışarı çıkartan bu küçük metal silindir mantığında takılmakta mı? Hepimizin bir artı bir de eksi ucu var. O zaman bu küçük noktalarımıza doğru temas edebilenler içimizdeki enerjiyi dışarı çıkartabilirler.
"Alkalin ya da lityum kıvamındayım, uzun ömürlüyüm, fazla güç gereken yerlerde performans yaparım" diyenler lütfen beni bulsunlar...

tuhaf hikaye

"İnsan ruhu yaşlı doğar, giderek gençleşir.
Yaşamın komedisidir bu...
İnsanın bedeniyse, genç doğar ve giderek yaşlanır.
O da yaşamın trajedisidir..."
Demiş Oscar Wilde

O zaman Ne Mutlu Benjamin Button olanlara:)

kıyas

Algılanabilir en basit anlatım kıyas yapmaktır. Bu basit anlatımlar edebiyat dünyasının nüfus cüzdanında işe yarasa da, nüfus müdürlüğündeki memurda asla işlemez.

elma

Hoyrat kullanılmış duyguların, yetiştirdiği küstah nesilleriz.
Birbirine geçmiş demir halkalar sıcaklığında, zincir olmuş samimiyetimiz.
Mevsimi gelince nasıl değiştirebiliriz güneş yanığı sevgi derimizi?
Cennet elmasının cezasını çekmek için üreyen nesilleriz.
Nasıl yaşayabiliriz tanımı dünyaya düşmemiş aşkı?

28 Şubat 2009 Cumartesi

ÖZ

"Hayatına şimdiye kadar kim girdiyse çıkart at", "Sadece beni sev", "Önce egomu sonra beni okşa", ... diye gider bu konuşmalar. İlk başta geliştirmemiz gereken şey özgüvenken neden spor salonlarına boş boş para veriyoruz. Spor salonlarında promosyon mu var? "1 senelik üyelere 1 aylık özgüven bedava". Kendini sevmeyen birinin sizi sevebileceğini de nerden çıkarttınız? Sevgi olmayacağı gibi bir de kıskançlık denen dev sivri sinek sürekli evin içinde olacak. Açık bulduğu her anında oranızı buranızı sokacak. Yanlız özgüvenin de çakmalarından sakının lütfen: 'en özgüven', 'tarihi özgüven', 'özgüvenin hası'

27 Şubat 2009 Cuma

dip s.o.s

Aslında bu sizin bildiğiniz gibi cipsin neşesini yerine getirmek için kullanılan renkli sos değil. Hayatta en dibe vurduğunuz zaman sizi kurtarabilecek kişilere yapmanız gereken yardım çağrısı...

Go home

Hani New York'a kötü cadı tarafından ışınlanmış hayattan bihaber prenses, eteklerini savura savura şarkı söylerken arada da yeni nesil ilişkiler hakkında sinir bozucu neşesiyle yorum yapar ya. Benim bu kendini bilmez, en yakın arkadaşı sincap olan kadına bir çift lafım var.
Bak güzelim burada uyurken dudaklarına öpücük konduran yakışıklı prens olayı kriz dolayısıyla kaldırıldı. Hükümet sadece 3 çocuk yapan beslemeleri destekliyor. İlk görüşte aşk, heyecan, eteklerin uçuşması gibi konseptler sadece reklam filmlerinde ürün satmak için kullanılıyor. Diyelim ki bütün bunlara rağmen oldun o zaman da peşine botoxlu üvey anneden daha ağır şeyler takılıyor. Yakın arkadaşın sincapla bir gece dışarı çıkıp kız gecesi yap bakalım başına neler geliyor? Ya da kariyer peşinden koş bakalım o dişlerini kılıcıyla temizleyen adam sana tahammül edebiliyor mu? Bence sen o 3 elmayı bize bırak yuvana dön.

Accidental Killer

Yanlışlıkla nasıl katil olunur? Aslında içimizde bağdaş kurup Buda kıvamında oturan, göbekli bir vahşi var da çıkmak için ortam mı arıyor? Eğer iyi bir insan olmayı kafaya taktıysanız da sadece içinizde götü göbeği büyütüğüyle mi kalıyor? Peki en ufak cinnet anında yaptıklarınızın sorumluluğunu bu içinizdekine yükleyebilir misiniz? Belki de bu tip katillerin "Ben masumum" söylemlerinin altında yatan gerçek budur.

Öldürmenin çeşitli yolları vardır. Bunlar fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak üçe ayrılır. Her üçünde de nefes borunuza azı dişini geçirmiş katil, size yavru zebra muhamelesi yapar. Ben yine de avının peşine bilinçli düşmüş, eli bu işlere yatkın, işi mesleki anlamda geliştirmiş olanlardan yana kullanıyorum tercihimi. Çünkü acemisine denk geldiniz mi işiniz sadece göbeklinin insiyatifine kalıyor.

USB

Hani bilgisayarlarımızdan bilgi aktarma aparatı çıktı da hayatımızı kurtardı ya... Halk dilinde 'pipi' denen ama asıl adı USB olan. Şimdi ben diyorum ki Tanrı bu cinsel organlarımızı yaratırken biraz milenyum kafasına girseydi ve öyle tasarlasaydı bizleri hayatımız çok kolay olmaz mıydı?
Sevişiyorsun ve gelmişin geçmişin bütün bilgi karşıya yükleniyor. Sen rahat ben rahat. Haa tabii karşındaki insanı da yaşadıklarının ağırlığına göre seçiyorsun. Eğer sende 64 GB bilgi varsa ve karşı taraf 32 GB ise bu iş yürümez. Sendeki bilgiyi kaldırabilecek adam olmalı olacaksa. Önce burç sonra bellek durumunun sorulduğu ilişki ortamının özlemini duyuyorum...

26 Şubat 2009 Perşembe

factotum

Bir insanın hayallerini çamaşır ipine itinayla mandallayıp kurutamazsınız. "Her şeyi yaparım" diyenlerin şuursuz girişimleri karşısında lekelenmemeye çalışmak ne sizin ne de kullandığınız deterjanın suçudur. Hata; kısa programda yaşanmaya çalışılan aşklardır...

tüfek

"Eğer bir hikâyede tüfek varsa, sonunda mutlaka patlamalıdır" demiş Anton Pavlovic Cehov. Kadın erkek ilişkilerine bakıldığında her zaman ortada bir tüfek vardır. O zaman patlamamasını beklemek sadece sizin barış yanlısı olduğunuzu ve bu dünyaya fazla olduğunuzu gösterir.

'r' ler yenebilir mi?

Durup dururken sorulan anlamsız sorular karpuz çekirdekleri kadar haz verir bir insana. Cevabında şevk beklemek ise kesinlikle iyi niyetli bakış açısının herpes olmuş halidir.
İşte bu bir ilişkinin yamaç paraşütü olmadan arkasından üflendiği andır.
Soruyu soran ile cevap verecek kişinin hevesleri aynı düzeyde tutulamazsa geri dönülmez bir noktaya gelinir. Güven hiç beklenmedik bir anda ortamı terk eder. Bir süre onun yokluğunda idare etmeye çalışılsa da bu bulaşıkçısı olmayan bir meydan kafesi işletmeye benzer.

Peki soru hiç sorulmasın mı? Tabii sorulsun. Merakın diğer 'r'lere düşkünlüğü unutulmadan zamanında, hazır olunduğunda ve tadında sorulsun lütfen...

workshop

Robinson Crusoe 'Kıymet bilmek' workshop'u için çok yakında İstanbul'da...

Anti virüs

Erkekler yaşlandıkça dikkatlerini çeken kadınların yaş ortalamalarında ciddi bir düşüş görülür. Küçük göğüslü, çırpı bacaklı bu kadıncık ekolü, adamı alır yerden yere vurur, iliğini kemiğini kurutur, alkole başaltır, viagradan medet umdurur. Yaşlandıkça saygınlığın artışını ön gören grafik eğrileri, Nabokov'un Lolita'sının bacak eğriliğiyle baş edemeyince hazin son başlar.
Bu duruma bir anti-virüs programı yazılsın istiyoruz. Duyun sesimizi Hacker'lar...

Hypnagogia

Dünyanın en büyük icatları ve fikirleri uyku ve uykusuzluğun bacak arasında bulunmuşsa, bizler basit iki bacak arasında neden istediğimizi bulmakta bu kadar zorlanıyoruz???

Hypnagogia: Uyku ile uyanıklık arasındaki bölge

Ortaçağ

Fırfırlı düşünceler içindeyim
Üzerime oturmuyor göğüs kısmı
Net bir duruş için ölüyorum belki
Ama havamdan da ödün vermiyorum

LavaboAç

Yorgun bedenin zihne yaptığı baskı artıyorsa, bilinçaltı artık olur olmaz yerlerde kendini ortaya atıyorsa ve ruhun kendisini baldırlarında varis olarak gösteriyorsa... Seni ancak bir poşet LavaboAç ve kaynar su keser...