13 Haziran 2012 Çarşamba

Kitapsız...

"Kitapsızlık" diye bir sokak jargonu vardır hani. Hiç düşündünüz mü ne demek? Sözlüğe baktığınızda karşınıza 2 öneri gelir: Biri  dört kutsal kitaptan hiç birine inanmayan, diğeri de zalim, insafsız...
Bana bu iki öneri aynı kelime ardında doğru bir şey ifade etmiyor. Ben dört kutsal kitaba da inanmıyorum ama ne zalim ne de insafsızım. Eee nedir doğru önerme peki? Ben aranızda tek ayrık otu değilim ya arkadaş?
Bugüne dönelim. Tek kitaba inanan insanlar tarafından yönetiliyoruz. Topraklarımız yıllardır bu insanların istilasında. İnsafsızlık hat safhada. Zalimlik gırla gidiyor. O zaman bana Kitapsız demek kimin haddine düşmüş? Ben bilgiye inanırım. İlime inanırım. Gelişime ve ilerlemeye inanırım. Varsın cennet peşinde koşarken yalakalık yapmadığım için kitapsız olayım. Ben ne kitaplar okudum o kitapsızların haberi yoktu...

2 Haziran 2012 Cumartesi

Katkı Maddeli Düşünceler

Aklıma esiyor da yüreğime değmiyor bazen. Aklına gelen yüreğine değmiyorsa doğal olabilir mi hiç? Katkı maddesiyle ömrü uzatılmış süt misali bendeki bu hisler. Serin yerde muhafaza ettim mi götürüyor beni uzun süre. Ne kandırış ama. Çocuğa söylesen hınzırca güler, topun peşinden koşmaya devam eder.
Yaşın rakamsal değeri büyüdü mü, kandırma meyli artıyor zahir gönlü.

İnsan gönülden yapmalı her ne yapacaksa. Doğallığına kimya değdi mi bir kere iflah olmuyor yaşam. İçinde büyüyen arzuları, taze barbunlar gibi tepsiye yatırmadığında hakkıyla beslenir mi bünye. Keyif şahlanır mı damarlarında? Dondurulmuş gıda ile de beslenirsin tabii ama faydası var mı sana ya da bana?

İşin vitamini tazeliğinde. İçine attığın her şey çürüyüp, kokacak ve tat vermeyecek ilk günkü gibi. Ama gel gör ki olmuyor istediği gibi insanın hiç bir şey; aklına düşüyor, zamana denk düşmüyor. Zamanı geliyor,  ruhuna uymuyor. Kalbin istiyor, karşı tarafın dolmuyor....

Açız açıktayız arkadaş. Nasıl besleyelim kendimizi bilemedik bir türlü...


Toprağın Ettikleri

Önce sıcaktı hava. Saatler ilerledikçe pencereden içeri sızan bir ince rüzgar perişan etti ayaklarımı da, duygularımı da. Sığ suya vurmuş balıkla aynı kaderi yaşamak zor değilmiş hani diye geçti içimden. Bir an süzülürken pervasızca, bir dakika sonra bakarsın sürüklenivermişsin kıyıya.

Ağlamak edebiyatın sorunlarındandır belki de diye geçirdim içimden. Ne zaman bedbaht bir his gelse, kağıt ve kaleme sarılmak ister gönlüm. Sanki sarılacak şey kalmadı dünyada. Bu da benden olsun be napalım. Bizi de böyle yaratmış Tanrı. Üflenirken ruhuma romantik bir rüzgar karışmış içine belli ki.

Sabah haberlerine bakarken geldi aklıma. Gitmek istedim buradan, koşarak, arkama bile bakmadan. Sonra bir kitapla oyaladım kendimi. Yazar 1940'larda yazıyor hikayelerini. Hepsi gerçek, hepsi bugünden kalma. Her devrin adamı gitmek istedi mi acaba bu memleketten. Hep mi aynıydı zihniyet adamım? Yoksa kendi çevresini dünya sanan bizlerin ortak kaderi mi bu? Sınırlara bakmadan, görmeden hüküm vermek? Avrupa'nın ücrasında bir kadın, tam da benimle aynı şeyleri düşünüyor olabilir mi acaba? Ya da Afrika'da ve ya Japonya'da? Değişim yasaklanmış sanki bizlere. Mitolojik tanrıların parmağı olmasın bu garip işte? Bir yarı tanrının uyumsuzluk problemi, bütün halkın lanetlenmesini mi sağladı bilmediğimiz bir dönemde yoksa?

Günün ortasında sarhoş olmak istiyorum. Sonra ne derler bana diye gel-gitleniyor isteklerim. Hakkı değil midir insanın, aklına estiğinde, gönlünden geçeni yapması? İhtiyaç değil midir  hür yaşamak? Ama Özgürlük kelimesi icad olduğundan beri kim verebilmiş hakkını ki, ben vereyim? Kuş muyum ben? Hiç düşünmeden uçayım isteklerim arasında? Haber vermeden kanat çırpamayacağını bilse, karga devam ettirir miydi yaşamını?

Biz insana yakışmıyor belli ki özgürlük. Toprağa mahkum edilmiş bir özgürlük. Toprak, toprak, toprak... Tek bildiğimiz, konuştuğumuz, savaştığımız, didindiğimiz, belimizi kırdığımız, özlemini duyduğumuz, hasedinden öldüğümüz konu bu. Toprağa hükmetme densizliği var mı evrende başka canlıda? Bak sonunda doğa dalgasını geçti bizimle.

Biz hala toprakta oynadığımızı sanalım. Güneş bir var oluyor bir yok. Hiç birimizin haberi yok....