7 Ocak 2013 Pazartesi

Ortaya karışık

İlişkilerin eteklerine sis basmış. Öyle bir çağa girmişiz ki cinsiyetimiz tanımsız olmuş. Kadınlar doğasına sadık kalmakta zorlanan penissiz yarı tanrılara dönüşürken, erkekler kervanın önünde gitmeye çekinen basiretsiz bedevilere evrilmiş. Samimiyetin sinyallerini sadece telefonun en iyi çektiği yerlerde alır olmuşuz. Bir masal yazacak olsak, ne dağları delen adamlardan, ne de nazlanan ve ömürlük bekleyen kadınlardan bahsedebiliriz artık. Bizim masalımız izbe barlarda alkol kokulu nefeslerin nefis savaşlarını konu alabilir ancak. Anti-depresan almadan yaşayamadığımız günlük hayatların gecelerine odaklanmışız. Bu küçük ilaçlarla uyuşturduğumuz akıllarımızla ruhlarımızı kontrol eder olmuşuz. Travmaların prangaları ayaklarımızda bir derin yara yapsa da çıkaracak gücü bulamayacak kadar esaret altında olmaya alışmışız.

Korsuz sevişmelerin sabah yabancılaşmaları altında kaybettiğimiz duygularımızla ne yapacağımızı bilemez olmuşuz. Hızlı trafiğe uyum sağlamaya çalışan aşk hayatlarımız, kabuklarımızı daha da sertleştirmekten öteye gidememiş. Hızlı bir malumatla çıkılan yollar hep ilk molada son bulmuş. Sonsuz seçme imkanı içinde kararsızlaşan bizler, neyle besleneceğimizi bile arama motorlarına sorar olmuşuz. Kısa mesajlarda yaşatmaya çalıştığımız libidomuzun ne işe yaradığını unutan bizlerden nasıl bir gelecek yaratmamız beklenir peki?

Yeni nesillere aktaracağımız, en bilgili olduğumuz konu 'oyunlar'ken nasıl bir oyuna geldiğimizin farkında mıyız? Akıllı pedlerin tek parmakla geçilen ekranlarına benzer hayatlarımızı kalplerimizle değil de işaret parmaklarımızla yönettiğimiz sürece bizden ne bok olur?

Önce iktidarı kaybeden ve biz kadınlarla paylaşmak zorunda kalan adamlara yarım dudak gülümsesek de şimdi bunun acısını yaşayan yine biz kadınlar olmuşuz. Her konuda sidik yarışı yapana bizler bir de evde nohut-pilav pişirmesi gereken yaratıklara dönüşünce beklemediğimiz bir sorumlulukla göz göze gelmişiz. Barda içkisini kendi alan, ev kirasının yarısını ödeyen bir de üzerine anneannelerimizin yaptığı gibi kadınlık sorumluluğu yüklenince yalnız kalmak daha değerli oldu sanki. Hangimiz bunun bu şekilde gerçekleşeceğini ön görebilirdik? Kabul edin bayanlar patladık!

Bütün bu üst satırlara istinaden kişiselleştirilmiş cümlelerle devam edeceğim şimdi: Kendi ayakları üzerinde duran, hala masalsı kadınlığın peşinde koşan, geyşa ruhlu bir kadın, cinselliğini doyumsuz yaşamak istiyor ve erkeğine sadık olamak istiyorsa ne yapmalı? Heyecanla başlayan yeni tanışıklıkların diz üstüne çöktüren hayal kırıklığına pirim mi vermeli yoksa hayallerini ezberleyerek önüne mi bakmalı?

Cevap mı arıyorsunuz? Bulduğum zaman sizinleyim:)