29 Mayıs 2011 Pazar

ilahi

Dünya tarihinin başlangıcından beri insanoğlu üstün yetenekleri kabul etmek yerine taşlamayı tercih etmiştir. Çünkü hiç bir insan kendinden üstün bir başka şeye tahammül gösteremez.
Bu anlamda tek anlayış gösterdiği Tanrı'dır.
Bunu neden mi yapar?
Çünkü karşısında taşlayacak, kirletecek, yok edebilecek bir varlık yoktur.
Çünkü insan 5 duyusunun ulaşamadığı herşeye boyun eğme eğilimi gösterir
bütün bunları "aptal"lığını en uyanıkça saklama güdüsü ile yapar. Ki en aptal yerine de düştüğü çukur da tam burasıdır. Sonuç olarak; gerçek olan herşeyi gerçek dışı yapmak, gerçek olmayanları da katıksız gerçeklik gibi görmek ilahi komedinin satır aralarından daha fazlasıdır...

28 Mayıs 2011 Cumartesi

serçe

serçenin aklına taze bir kırıntının hayali düşmüş
Sandalyedeki adamın dişleri arasında ezilen simitten bir parça
Gözleri kocaman yüreği pırpır
her an harekete hazır...
Doymak için hep bir adamın ağzında gevelediği şeye bakıp duran
serçe kadınlar
gözleri umut dolu yürekleri pır pır
her daim harekete hazır...

boşalmak

Bu sene benim eleme senem oldu sanki. Birçok insanı sildim telefon rehberimden hem de "Emin misin?" uyarısını dikkate almadan. Meziyet mi diyeceksiniz? Evet hem de büyük meziyetmiş. Yıllarca insanlara inanmayı seçtim. Çevremdeki insanlara yardım edebiliyorsam hiç düşünmedim açtım elimdeki olanakları.İnandım ve sevdim. Karşılık bekledim mi? Tabii ki zaman zaman bekledim. Ama bir tek şey gördüm ki, kimseye hak etmediği değeri sen veremezsin. Kendi vermiyorsa senin haddine düşmezmiş. Kendilerine yalandan dünyalar kurmuş birçok insanla beraber savrulup gitmek. Boş konuşmak, boş hissetmek, bomboş olmak... İşte tam olarak hayatımdan elediğim şey bu. İsimler sadece figüran.
Sildikçe boşaldım mı? Hayır tam tersine doldum, doluyorum her geçen gün daha da fazla...

küçük kız

küçük kız büyüdüğünü anlayamadı
aynalara ve çevresine rağmen
masallara takılı kaldı aklı
gazete ve tv haberlerine rağmen
hep sıfırladı yaşadıklarını
değişmeyen şartlara rağmen
devam ettirdi adımlarını
ağrıyan dizlerine rağmen
Ne olursa olsun kaldıramadı içindeki küçük kızı
boyunun artık yetiştiği raflara...

parantez

Parantezi açsan, kapatmak istemiyorsun,
ya toz tutarsa oraya koyduğun kelimeler,
ya bir daha hiç açamaz, yaşayamazsan orada sıkışmış anlamları?
Demek ki hayattan çıkartmak lazım parantezi
belki sadece iki nokta koyarak önüne sonuna 
duyguları belli etmek için kullanmalısın
Ne demek istiyorsan onu demeli,
istediğin şeyin önünü ve sonunu açıkta bırakmalısın
Belki bu şekilde yaşama geçer ağzından çıkan ölü kelimeler
Belki havaya karışır, duygulara siner, büyüme şansı bulurlar.

 

24 Mayıs 2011 Salı

özlü bir özlem

'Özlemek' insanın en özünden gelir. Uzakta sesini duymak istersin. Doyamazsın. Tekrar tekrar kulaklarına dolup dolup boşalsın istersin özlediğinin sesi. Yakınında olduğun, kokusunu içine çekebileceğin günü sayarsın kah telefonun takviminden, kah gönlünün dayanma gücünden... Hayaller kurarsın. Özlemdir bu neler kurdurtur adama. Kuraklaştığın her an yeşertir seni. Suyla yıkar ruhunu. Bedenin titrer de konduramazsın kendine. Çaktırmadan yaz meltemine atarsın topu. Ama... Aması var bununda işte her şeyin olduğu gibi. Özlemek bireyseldir. Sen ve senin özünle ilgilidir. Yakına düşersin. Ağzını bıçak açmaz. O hayalini kurduğun coşkulu sahnenin yerinde bir hademe bezmiş bir halde yerleri süpürüyordur. Yarınlara atılmış beklentilerle doludur yerler. ... 

15 Mayıs 2011 Pazar

kaçıncı elementsin?

bencillik tarihi bir anlaşma
kıyaslama kendini evcilleşmiş bir yaşamla
sen ki hudutlarını çizmişsin
bırak tahta tahta olsun sen de sen

kader beni derler toplar mı?

Ne gariptr ki ellerin tutmak istese de kaderin tutmuyor o şeyi. Kader var mıdır? bence yoktur. Kader senin aklının ve yüreğinin sesini duyabiliyorsan eğer, izlediğin yoldur. Bugün başına gelen şeyi yok saymadan, hayatına yön verdiğin yerdir kader. Derlenip toplandığın yerdir aslında. Radikal mi? En babasındandır. Meşakkat dersen yine en azılısı onun içindedir. Göt ister kader yaratmak ve onun arkasında durmak yani. İşte tam da bundandır insanların eziyet çekmesi, ağlaşması. Bugünün getirilerine kulak tıkayıp, dünü yaşatmak çabasındandır kötü kaderi yaratan. Ağlaştıran, süründüren versiyon. Tam 37 senemi verdim bu hayata. Çok mu? Hiç birşey ama çok şey. Neden derseniz? Her gün, her saat didikledim ben olup biteni. Kah vazgeçtim, kah devam ettim. Ama hakkını vermediğimi kimse söyleyemez. Gitmedim bilinen yollardan. Sevemedim hemen herkesi. Para için satmadım ruhumu, hayatımı. Önemseyemedim her olup biteni. Sahiplenemedim hayatıma her girip çıkanı. Kızdılar bana. Kızdım kendime. Sonra bugün geldi. İyisi kötüsü boş. Adamın en güzelini sevdim. Kardeşimin değerini bildim. Anamın hakkını ödeyemez duruma düştüm. Bugün benden kıyağı yok. Ben bunu bilir bunu söylerim. Umarım bugünü burada noktalayıp, yarını geldiği gibi yaşar size de yaşatırım. Ben bir tek bunu öğrnedim...

can mı canan mı?

Canınızı en çok ne yaktı bugüne kadar diye bir düşünün. Olur olmaz aşık olduğunuz adam sizinle ilgilenmediğinde mi yandı? Yoksa azılı bir sivrisinek mi sokmuştu sizi en kuytunuzdan? Belki de işinizden kovulmuştunuz ya da en havalı halinizde biri karşınıza dikilip açığınızı yakalamıştı... ya da kan grubunuzu öğrenmek için o garip sivri alete parmağıızı uzatmıştınız... Kim bilir? Ben biliyorum. Bütün bunlar sadece safsata. Egonuzun sizi en zayıf noktanızdan pençelediği yerler. Asıl ne zaman canı acıyor insanın biliyor musunuz? Canınız kadar sevdiğiniz, hayatının yönünü gözüneze baka baka sizin için değiştirmiş bir insanın canı yandığında ve yanında olamadığınızda. Üç kuruşluk işler, üç kuruş bile etmez insanlar için onun yanında olamadığınızda kopuyor ipler bu hayatta. Acı başlıyor. Önce bir sızı, sonra çaresizlik sonra da yaşanmamışlıklar... Kalbinin beynine baskı uyguladığı tek yer burası arkadaş. .. Hayatının anlamını, nerede olman gerektiğini, nasıl bir yaşam için su içmen gerektğini öğrendiğin tek an. Canının canı yanmış. Senin canın yanmış. can için canan olmak işte tam da bu noktada başlıyor. Bırakın boş işleri, canınızı kurtarın. Çünkü o da sizi kurtarırdı... 

14 Mayıs 2011 Cumartesi

kurşun kalem

Kurşun kalemin felsefesini edinin. Ne kadar sivri olsa da ucunuz, bir yere sürtünmeniz gerektiğini unutmayın. Yaşadıkça bütün uçlarınızın kütleşeceğini göreceksiniz. Her ego bir gün bir kağıt üzerinde bırakır sivriliğini. Ama üzülmeyin bu iş bitene kadar tekrar tekrar sivrileşip, köreleceksiniz. Bu bir döngü. Önemli olan bu süreci yönetebilmek. Gerektiğinde sivrilip, gerektiğinde iddianı kaybetmek. Bu döngü sizin tarihiniz. Kayıtlara geçense körelirken bıraktığınız izler. Siz tarihinizi yazıyorsunuz taa ki elle tutulur bir tarafınız kalmayana kadar... İşte bu kadar...

13 Mayıs 2011 Cuma

acemi

Yakası bağrı açık, koca yakalı gömleklerin aşıkları olsak şimdi yine
kaldırım üzerinde bakışıp, dirseklerimizle dürtsek birbirimizi sonra utansak yine
birşeyler içmek görüşmek için en önemli bahanemiz olsa
birisinin doğum günü olsa da
dans etsek diye dua etsek yine
dudaklarımız ilk değdiğinde ateşler bassa, gözümüz kararsa heyecandan yine
Bir tek kalbimize güvensek
o çarptığı sürece böyle hızlı bize birşey olmayacağına emin olsak yine
ah hep böyle güzel olsak
genç, acemi aşıklar yine...

cam önü

Egzotik bir kuşum sanki Alaskada yaşamaya çalışan
üşüyor içimdeki her bir düşünce
Ait olmadığım bir dünyanın içine hapsoldum
kaçmak için ne hayaller ne de banka hesabı yetiyor
Bazen şükredip hafiflemeye çalışırken yakalıyorum kendimi
Gülmeye zorladığım dudaklarımı hissediyorum bazen de
Zoraki herşey
Hani mahsur kalırsın ya kar yağınca
benimki de o hesap
Yolların açılmasını bekleyerek geçiyor günlerim
pencerenin önünde
uzun uzadıya yayılmış beyaza bakarak
Biliyorum bunun da bir sonu var
Bir sabah kalktığımda yollar renk almış olacak
Bütün griliğiyle diğer yollara, diğer yaşamlara bağlanacak
Ama ya zaman
Ya şu geçmeyen zaman...

12 Mayıs 2011 Perşembe

T.E'den kiralık ülke

Sahibinden kiralık bir sürü tecrübem var. Bunları emlakçıya versem size bir de bedavadan tecrübe yaşatırdım lakin depozitoyla sizi perişan etmek derdindeyim. Edineceğiniz tecrübeler merkezi sisteme bağlı olup, bağımsızlığınızı ilan ederseniz kıçınızın açıkta kalıp üşüyeceğini garantilerim. Evet merkezi sistemin bedeli bir tık daha ağır olabilir ama size çobanlık yapacak kapıcı bu bedelin içinde. Bilirim sürülmeye, sürünmeye, bir cahilin size hizmet etmesine bayılıyorsunuz. Kat karşılığı kabul etmiyorum çünkü ben de kat kat var onlardan. Boyalı veririm. Kendi renginizi belli etmenize tahammülüm yok anlıyor musunuz? Asansörü Araplara sattığım için yürüyeceksiniz. İster Anadoludan başlayın ister Taksimden. Ailenizi getirmek isterseniz "Ananızı da alır gidersiniz" ...Ben sizi yalnızlaştırmak, bölmek ve yönetmek istiyorum çünkü. Diğer şartlarım neler mi? İnternet kullanmayacaksın bir kere, alkol görürsem anında teki veririm. Sigara içmek istiyorsan akrabaların sattığı mekanizmayı alacaksın sike sike. Yok almam diyorsan cezası günlük 62 TL. Grup kurarsan Silivriye gitmen an meselesine döner. Bana karşı bir hareketini görürsem seks kasetlerini çıkartır dağıtıveririm. Bütün bunlara "EVET" diyorsan BURASI senindir... Sen istedin ben yaptım... Daha ne istiyorsun???

köşeler

İnsanlar değdikçe, yırtıldı köşelerim...

8 Mayıs 2011 Pazar

anneme

Kalabalık ailenin ender kızı
büyüdü istemeden
hayallerini askıya asıp
karnında büyüttü ne varsa
Birdi Üç oldu zamanla
Diğer iki onun kanıydı canıydı çocuklarıydı
Herşeyi bırakıp anne oldu
Herşey o oldu...
dünya bir yana o diğer yana oldu
emektar oldu, sevgili oldu, gül oldu
ama bir tek şeyi o kadar iyi oldu ki...
Anne...

5 Mayıs 2011 Perşembe

çemkirme

Büyüdükçe geçimsiz mi oluverir insan
geçimsizlik midir adı
akıllanmak mıdır
kendini düşünmek midir yoksa
her şeye "he" diyen sen
"yo" demeye başladın mı
alınganlaşır mı çevren?
"noluyo ulan" demeye başlamak mı lazım
birileri seni rahat bıraksın diye?
Ağlaşmaların sesi
sen ağlaşmadığın için mi yükselir çevrende?
"bana ne" demediğin için
bir evin, bir çocuğun, bir kocan yoksa bugüne kadar
"sana ne" demek hak değil midir?