31 Mart 2009 Salı

seçim

Hala günde 10 kişi okuyunca beni bir araştırma yaptım... Hangi bloglar daha çok okunuyor bi baktım... Bendeki eksikliğin CHP ile aynı olduğunu gördüm. Ben insanlara yemek tarifi yazmıyorum, kedimin kulaklarının ne kadar sevimli olduğundan bahsetmiyorum (belki bundan kedim yoktur hala), kızıma ördüğüm patiğin resmini çekip bütün sempatikliğimle altına gülen suratlar yapmıyorum (neden kızım olmadığını da anlamışsınızdır) ya da kriz ortamında milletin götünde donu yokken ağız sulandıracak teknolojik önerilerim de yok... İşte sonuç ortada arkadaşlar diğerleri bütün anadoluyu parsellerken ben denize kıyısı olan zihinlere hitap ediyorum... Okuyanlarıma bir kere daha teşekkür... İktidara değil bana prim verdikleri için...

29 Mart 2009 Pazar

isterik

Bazılarımızın konu aşk olduğunda hala postallı idealleri var. Bütün olumsuz verilere rağmen pankartlarındaki anti mesajlarıyla dolaşanlar var. İşte ben bu nesli tükenmeye yüz tutmuş arkadaşların Panter Emel tarafından beslenmelerini istiyorum. Kısırlaştırılmadan özgürce üremelerini ümit ediyorum. Doğalarıyla oynanmadan hala kanlı canlı beslenmelerinden yanayım. Kuru mamanın cazibesine ve kolaylığına kapılmasınlar istiyorum. İsityorum, istiyorum, istiyorum...

Tango & Cash

Farkındalığın kareli blok notunda yeni bir sayfa açıyorum size. Tangoyu bilmeyen yoktur aramızda. Bu dans arjantin pavyon ve genelevlerinden çıkma bir önsevişmedir. Tutkusu bol, erkeğin iktidarına kendini bıraktığın, paranın esamesi geçmeyen, ritmi önce içinde sonra dışarıda hissetiğin bir birleşmedir. Şimdi ise içimizdeki tutkuyu çıkartmak için Astor Piazzolla'nın melodilerine ihtiyacımız yok. Bir tutam cash'i önümüze koyan - ve en cüretkar - adamla önsevişme safhasını hemen geçebiliriz. 'Cash' new age bir tutku enstrümanıdır arkadaşlar.
Tango kurslarımız başlamıştır... Cash paranız varsa kursa katılabilir, tutkuya aç ayaklarınızı bilekten bağlamalı ayakkabılarla boğabilirsiniz...

in case of emergency

İçimizdeki pesimist ve optimist bir helikopter kazasında aynı anda hayatlarını kaybetseler mesela... Nötr olarak yaşamayı becerebilir miyiz? Olaylara karamsar veya iyimser yaklaşmadan, yaklaşmayı bilen var mı aranızda? En basiti sabah kalktığımızda perdenin ardında yağmurlu ve karanlık bir gün varsa, alarmı 15 dakika sonraya kurup, içimize girmeye hevesli pesimistle kısa bir sabah sevişmesi yaşarız. Yok eğer perdenin ardında kalmaya niyeti olmayan güneşli bir gün varsa, optimistle güzel bir kahvaltı planı yaparız.
Şimdi düşünün ki bunları ecel almış. Nasıl yaşayacağız? Ne yapacağımızı ve hissedeceğimizi bilmeden ve bunları isimlendirmeden nereye kadar uyanırız? Acaba içimizde bu durumda kırabileceğimiz bir 'in case of emergency' kutusu var mı?

maskara

Göz boyamak için maskara olmak gerekir... Sonucun hacimli olması ise sizin ne kadar kararlı olduğunuza bağlıdır...

kelepir kahkaha

Her durumda neşeli ve bol kahkahalı dudaklara sahip olmak, estetik dünyasının katkısı mıdır acaba? Bakın çevrenize. Silikon ve yağ enjeksiyonu kıvamında, parlatıcı ruju yerinde, ekstra büyük ve beyaz dişlerin üzerine kapanmış dudakların gülmediğini gördünüz mü hiç? Bir arkadaşımla katıldığımız bir partide fark ettik bu gerçeği. Bizim haricimizdeki bütün kadınlar zıplaya zıplaya yürüdükleri topuklu ayakkabılarının esneme payını da kullanarak, şen kahkahalarını hediye ediyordu ortama. Arkadaşım en naif ve küskün haliyle "Ben hiç böyle gülemedim, sorun bende mi sence?" diye sordu. Evet sorun tabii ki bizde. Çünkü biz elimizi taşın altına koyup, verdiğimiz mücadelenin bedenimizde yarattığı sıyrıkların üzerine sanita bant yapıştıran kadınlardanız. Bu da bir seçim. Saçınızın renginin güzelliğini, teninizin yanıklık tonunu seçim sonuçlarından daha çok merak ediyorsanız basın kahkahayı en büyüğünden. Hayat boyu endişeli bir ödeme planının altında imzanız yoksa yine basın kahkahayı. Sorumluluklarınız dudaklarınızdan daha inceyse bu kadar rahat gülmemeniz için bir sebep göremiyorum. Dudaklarda deformasyon olursa da yenisini alırsınız...

27 Mart 2009 Cuma

meziyet

Bir insanın hayatında edindiğin büyük değer karşılığında, meziyeti kendinde aramayacaksın. Ölçü birimi senin verdiklerin değil, karşıdakinin aldıklarıdır...

bekaret

Saygının bekaretini bozanlar, insanın içinde 24 saat kalıp tahliye olurlar...

26 Mart 2009 Perşembe

matematik

Problem çözmeye olan eğilimimiz dev bir alka seltzer olarak suda erirken biz hala baloncukları saymaya çalışırız. Yaşam bu noktada soru işaretinin kıvrak vücudunun cazibesine yenik düşer. Hırsımızın eşittirlerine, başarımızın artılarını eklemek isterken, çıkan sonucun eksisi sosyal hayat hanemizin başına eklenir. Kendimizi binlerce kere yenilmiş hissetmenin getirdiği antipatik hisleri otopsi masasına yatırmak gerekir bu zamanlarda. Dahi matematikçi John Forbes Nash Jr.'ın yaratıcı yaklaşımına kulak verirken arkasında şizofren kesirlere takılmaktan korkmamış bir kadın olduğunu da hatırlamak gerekir belki de. Problemler çözülmek içindir evet. Ama bir fasit içinde dönüp duran kararlar da sorgulamak içindir. Kafayı taktığımız problemleri çözdüğümüz zaman yitirdikleri değer, harcanan zamanın değerinden daha azdır. Zaman harcamaya değecek problemlerle uğraşmalı...Probleminize saygı duyan birinin şahitliğinde yapılmalı her bir işlem... İşte hayatın matematiği, işte hayatın problemi

Bir alemsin- şiirsel

Derinlik tutkusunun
vurgun yemiş bedeni önümde uzanıyor
Ruhu az önce olay yerini terk etmiş
sıradan üzüntülerin göz yaşlarını
yalayacak kadar canı kalan dil
gördüklerinden memnun gözlerle bir sırrı paylaşıyor
mavinin anlamını bir onlar biliyor
Başka alemlerin tadını bilen ruh
uzaktan el sallıyor
bildiği tek alem toprak olan bedene...
-The End-

Felsefenin gündüz düşleri

Felsefenin seks ihtiyacı gün geçtikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Pisagor'un dik üçgeni iştahını kabartıyordu her baktığında. Tabii ki inandığı gerçekler vardı ama Sokrates gibi uğrunda ölecek kadar aşırı bir ehemmiyet vermiyordu hiçbirine. Epikuros'un eudaimonia (mutluluk) görüşü son günlerde çıkarlarına daha bir uyuyordu sanki. Galiba Freud'un ortaya attığı şu libido işleri de kafasını karıştırmıştı. Carl Jung'ı arasa bu içsel itilimi için bir çare bulabilir miydi acaba? Yoksa işin felsefesini s..tir edip, yaşamaya mı bakmalıydı seksi de, aşkı da, mutluluğu da...

psycho killer

Çok konuşan adamdan çok korkarım ben. Hiç konuşmayanı da canımı sıkar. Eeee qu'est que c'est? (Bu nedir?) o zaman. Dozu tutturmak başarının sırrıdır. Bu her işte böyledir. Bir adamla çıkmaya başlarsın. Sana dünyanın en güzel kadını gibi davranır. Hadi buraya kadar egom ve ben bunu kabul edebiliriz. Ama kısa bir süre sonra gelecekle ilgili hayaller kurmaya başlar ve sizi de arkanızdan iter içine konuştuklarıyla. "Evimiz olsa, beraber yaşasak", " çocuklarımız ne güzel olur bizim", "Sen hayatımın kadınısın"... Yapma yaaa... Bunu yaşarken söylemek her zaman kolay değil dikkat! Bir bakarsınız duymak istedikleriniz kulaklarınızı küçük küçük ısırıyor, siz de haliyle mırıldanmaya başlarsınız. Sonra tam siz hayalin yarısına gelmişken, adam korkar, kaçar, fikrini değiştirir. Size ne mi oldu? Başkasının başlattığı, sizi de ikna ettiği hayalinizle hırpani bir sokak köpeği gibi sokakta kaldınız. Bundan sonra güven probleminizle birlikte karşınıza çıkan diğerlerine önden ve en yargılısından havlama zamanı. Peki bir insan bu cümleleri sarfedecek heyecanı ve girişimci ruhu konuşurken kendinde bulur da, yaşamak için nerede motivasyonunu kaybeder? Boşuna kendinizi gurcuklamayın. Sorun sizde değil, sizin duygularınızı boğduktan sonra parçalayarak gitar kutusuna tıkıştıran psikopat katilinizde.

No Name

Yaşanan her şeyin bir adı var mıdır yer yüzüne düşen? Kendi yaşadığımız özgün şeylere isim takamaz mıyız mesela? Sadece bize özel olmalarının bir cazibesi olurdu böylece. Ama teoride hoş duran bu kavram maalesef gerçeğin sık ağlı örgüsüne takılıyor. Bir ilişki yaşıyorsanız, toplumun belirlediği bir takım olmazsa olmazlar var. Siz mutlu olsanız da toplum mutlu olmuyor. Ve sizin yaşadığınız her ne ise onu normal normlara getirmeye çalışıyor birileri. "Adını koy". "Bu ilişki nereye gidiyor". "Ciddi isen evlenin o zaman". "Aaaa hergün konuş muyor musunuz?"... Kendi içinizde yakaladığınız mutluluk bu basit sorulara yanıt veremeyebilir her zaman. İşte kırılma noktası. İçinizdeki savunmaya ihtiyaç duymayan güçlü duygular, toplumun basit beklentileriyle sarsılır ve ilişkinizi ve mutluluğunuzu bozmak pahasına normal olmaya çalışırsınız. İhtiyaç duyulan sizin gibi aykırı yaşamlar değildir. Kulağa su kaçırma ihtimali olan tıpa her zaman denenmeden atılır. Sonuç yalnızlıktır ve yarım kalan mutluluğunuzdur. Tek artısı arık normalsinizdir. Normal acılarınız ve beklentileriniz vardır. özelliği olan herşey tarihe adını yazdırmıştır. Ama toplum tarih yazmanızı değil tarih olmanızı tercih eder her zaman. Tarih olan güzel şeylerin üzerine çiçek koyuyorum buradan...

Serserinim...

İçinizde sevdiği kişiye "Serserinim" diyen oldu mu hiç? Yoksa bir tek ben mi demedim? Serdar Ortaç'ın en sevdiği sevgi sözcüklerinden biri olduğunu fark ettim geçenlerde şarkılarını dinlerken. Bu ne demek? Yani ben seni seviyorum ve serserilik yapıyorum senin için. Nasıl serseri olunur biri için? İstemediği zaman kapısında mı yatarsın yoksa alkole verip kendini sokak sokak sürter misin? Bütün bunları yaptığında da sevgini anlatabilmiş mi olursun. Bunun gerçek anlamını bilen ve bizzat yaşayanlar beni bu konuda aydınlatarak lütfen aşk hayatıma katkıda bulunsunlar...

MarlboroMan

Yanılgılarımızın sonu gelmiyor. Ama benim gibi şanslı kullardansanız yamacınızda sizi doğru düşünmeye teşvik edebilecek bir kaç insan bulabilirsiniz. Bakış açısının çoklu yönlerine şükretmeyi de unutmamalı arada. Tüme varanlar, tümden gelenler, tümünü s..kenler her zaman olsun ki yanınızda her bir olaya çok yönden hakim olabilin. Ben örneğin detaylara takılan geneli bu uğurda kaçıran bir tip olduğumdan alternatif bakış açılarının büyük fanıyım. Örneğin bu quantum çıktığından beri içime düşen kurtla beraber yaşıyordum. Ne istediğimi evrene eksiksiz tanımlayamazsam ve başka birşey gelirse diye bir tribe giriyordum. Bu ruh haliyle ne kadar gerçekçi ve gönülden isteyebileceğim ortada. Tam da buna emin olmuşken bir arkadaşıma bu düşüncemi anlattım. Bana unutmayacağım bir örnek verdi: "Sen ne istediğini biliyor musun? Mesela evrenden Marlboro light istiyorsun. Ama önüne Muratti çıktığında kabul ediyorsun ve hayal kırıklığına uğruyorsun. Halbuki bekle ve Marlboro'yu düşlemeye devam et. Sen yanlış bir istekte bulunmuyorsun sadece yanlış karar veriyorsun. Hata evrende değil, sende. Muratti'nin tadına bak ve istediğin o değilse kabullenme!!!" ... İşte ben açıklama diye buna derim. Huzurunuzda evrenden bir özür dileyim. Bugüne kadar bana Muratti yolladığı için kendimi ve onu suçladım. İşte şimdi Marlboro light'a hazırım. Tanımı, tadı, şekli tam da bana uygun bir şeyi beklemeye değer. Geldiği zaman siz de keyfimden ne içtiğimi anlayacaksınız ve hep beraber bir 'Secret'i çözmenin keyfini yaşayacağız... Hadi bana şans dileyin süre başladı:))
Buradan bu basit ama hayat kurtaran öğüdü veren arkadaşıma da sonsuz sevgi...

24 Mart 2009 Salı

gökkuşağı

Gök kuşağının altında görmeyi kendimi ne kadar uzun zamandan beri beklediğimi düşündüm bugün. Geç kalıp kalmadığımı nasıl bilebilirim diye düşündüm sonra. O an gelince anlıyor mu acaba insan. Her akşam yarını bekleyerek geçen günlerde 'an'ı nasıl yaşar insan? Yoksa hep kafamızda idealize ettiğimiz anları mı bekleyip duruyoruz. Bir ömür bitti demek için bize tanınan süreyi bilmeden tutumsuz davranmıyor muyuz peki? Yazmanın büyülü dünyasında herşey bu kadar net gözükürken, gerçek dünyada nasıl anlaşılmaz oluyor düşünceler? Konuşma baloncuklarına sığma derdine mi düşüyor kelimeler? Anlamlarımızı kaybetmek pahasına biz de mi sığmaya çalışıyoruz bir yerlere yoksa...
Günün anlamı sevdiğin birileriyle geçirdiğin süre kadar... Bunu bilsen de gökkuşağı için yetmiyor kavramlar... Gözlerinin üzerine düşen ışık belirliyor renkleri...Ben hala gök kuşağının altında görmeyi bekliyorum kendimi, gözlerime ve bugünkü hüznüme rağmen

sevdim

Taze kokan ahşapların arasına sindi eski kokumuz
Zeytin ağacının yaşlı bedenine fazla geldi meyvemiz
Merdiven altında kaldı kalbimiz
Bize sonsuz gelen çimler çitlerin varlığıyla bitti
doğaya karşı koymaya gönüllü sevgimiz
sokak aralarında tükendi...

Ben seni sevdiğim sokakları da unutmadım
yağmurlu havaları da...
karı da sevdim yanında
karmaşayı da...

Ben senin içinde kaybolmayı sevdim
her gün bir daha varolmayı ise daha çok
Bir gün bir yerlerde kaybolup
senin bulma ihtimalini sevdim
her bulduğunda senin olmayı ise daha çok

23 Mart 2009 Pazartesi

Global Leş - sosyal sorumluluk hikayesi

O yıl Conan'ın kavgadan uzak durmak için komşu çocuklarına patik ördüğü bir yıldı. Obama'nın dünyaya yaydığı barış sinyallerinin de etkisi olabilirdi bu seçiminde. Aynı yılın sonbaharında Cüneyt Arkın seslendirme dalında 'En kekremsi erkek sesi' ödülüne layık görülerek bir ilke daha imza atıp yenilmezliğini hepimize kanıtlamıştı.
Elenor günlük gazetesinin medeni bir boyut almasından memnun bir şekilde, kolay katlanan sayfalarla oynaşıp duruyordu. Müslüman olmaya karar vermişti ama henüz hangi ismin kendisine yakışacağından emin değildi. Cinayet haberleri arasında kendisine en uygun ismi arıyordu. En yakın arkadaşlarından Sami de kısa bir süre önce adının sonuna ekstra bir 'mi' ekleyerek ve doğal eklentisinden kurtularak yeni bir hayata başlamıştı. Samimi olmak istemişti tercihlerinde. Sami'yle Elenor'un tanışıklığı bir miting meydanında başlamıştı. Serbest ekonominin baş arısı kraliçe arıyı devirmeye çalışıyordu ve Kraliçenin günlükleri medyaya yansımıştı. Seçim yapmakta zorlanmayan bu ikili, taraf seçmekte de zorlanmamış ve dostluklarının ilk adımını atmışlardı bu ortamda. Samimi ve Emine o günden sonra dönüşümün tadını çıkartmakla kalmamış her buldukları ortamda göz yaşı dökmeyi de ihmal etmemişlerdi. haa bi de karanlık tünellerin bol olduğu projelerin altına imza atmayı da...

visit the best yet?

Bazı kelimelerde Amerika'nın varlığını hissediyorum sanki bizi gizlice yönetiyorlar. Kullanırken içim rahat fakat üzerinde biraz düşününce biraz kıllanıyorum. Mesela SerBEST sanki insanın kendisini bırakmasının en iyi olduğunu anlatır gibi. Ser gitsin, bırak kendini akışa der gibi. Biraz sersek tepemize binecek birileri gibi. CiddiYET kafamı bir o kadar karıştırıyor. "Hala ciddi olmadın mı?" anlamına geliyor sanki. KartVİSİT birilerini ziyaret etmemiz gerektiğini mi anlatmaya çalışıyor? Kimi görmem lazım? Bu polemikten ve kafa yapısından KaBUS'a binerek uzaklaşabilir miyim dersiniz?

Gayri

Anadolu'da kobi desteği almış bir girişimcinin yarattığı bir jean markası tadındaki bu kelime gerçek hayatta başına geldiği kelimenin sonuna 'olmayan' anlamı kazandırır. Meşruluğa, ciddiyete, resmiyete bu kelime tek başına karar verir. Bir nevi otoritedir. Örneğin bir erkek var hayatınızda ama aslında da yok gibi. Artıları eksileri bir tarafa not alın. Artılar (kime göre?) eksilere (kime göre?) oranla daha fazlaysa 'gayri'yle işiniz yoktur. Ama sonuç müspet değilse 'gayri' gibi kro bir kelimeyi ilişkinizin önüne çakmayı hak ediyorsunuzdur. Bu kafayla hiç birşeyi hak etmediğiniz de bir gerçektir. Siz gayri ciddisiniz, gayri meşruluğun taa göbeğindesiniz ve en kötüsü gayri resmi şeylerle yaşama doğru ilerliyorsunuz.
Hadi gayri yolunuz açık olsun...

Naftalin

ne, neden, niçin, nasıl, ne zaman, nerede,... Bu sorulara muhattap olduğunuz her an biri üzerinize küçük 'n' harfini kapatıverir. Fanusun atalarından sayılan 'n' harfi, nefes darlığı ve özgürlüğün kısıtlanması gibi semptomlara neden olur. Afilli bir çiçekçide fanus altında sunulan kaktüsler gibi hayatınıza devam etmemek için size güvenen insanlarla beraber olmakta fayda vardır. 'Güven' eğer yeterli naftalin desteği ve önerilen koruma yöntemleriyle muhafaza edilemezse de, mevsim sonu elinize sadece bir 'n' harfi kalıverir.

HEY! kel


Bu adam kimdir?
a) Evlendikten sonra kendini salan koca
b) Buz pateni yarışmasına katılan yarışmacılardan biri
c) Michelangelo'nun Kellogs k-bar için yaptığı heykel
d) Sade Vatandaş programının logosu
e) Sizin yorumunuz.........................

paspal masal

Bir varmış bir yokmuş... Bir masal varmış en uyutmayanından... Bu masal benimmiş... Benim masalımda ağustos böceği iktidar partisinin sosyetik adayıymış. Karınca işsizlik maaşı için devlete başvurmak zorunda kalmış. Hayko Cepkin bir garip kel oğlanmış. Külah yapılmış 50 YTL içinde çekirdek satılıyormuş. Zümrütü anka kuşu bir gay barın adıymış. Pamuk prenses Esra Erol'un programında kendine koca arıyormuş. Devlet adamları kısa bıyıklarını Gilette firmasının sponsorluğunda kesiyormuş. Kurt ve kırmızı başlıklı kız ulusal bir kanalın sabah şekerleriymiş. Büyükanne de programda doğal otlarla yüz maskesi tarifi veriyormuş. 'Quantum' bir bankanın lanse ettiği yeni kredi kartıymış. Kartın üzerinde "İstiyorum" 10 tane yazılıymış. Kötü cadı, evde uyuşturucu ürettiği için, Deniz Seki'yle aynı koğuşta yatıyormuş. 7 cüceler Gülben Ergen'le yeni albümünde hem düet yapıyormuş hem de arkasında dans ediyormuş. Pinokyo burun estetiği maduruymuş. Rapunzel Blendax'ın yeni kepek şampuanı reklamında Mehmet Günsürle beraber oynuyormuş. Kül kedisinin İbrahim Talıses'in yeni sevgilisi olduğu söylentileri dolaşıyormuş. Aladdin kapalı çarşıda turistlere lamba satıyormuş. Prens at yerine Ginger'a biniyormuş. Oz büycüsü Derya'lı Günlerin bu haftaki konuğuymuş ve yoğurt kasesinden şapka yapmayı gösteriyormuş... VEEE gökten 3 organik elma düşüyormuş. Biri bana, biri size biri de iyi kalpli diyetisyenimize

dalya

Şu an hayatımda bir ilk olan bu bloğa 100. entry'mi yaparak DALYA diyorum. Hayatım boyunca yazdığım defterler dolusu yazım olsa da düzenli olarak hergün yazmamın sebebi, benimle aynı görüşleri paylaşmaktan keyif alan arkadaşlarım oldu. Hepinize teşekkür ederim arkadaşlar. Dalya diyor ve bu boktan havayı sayenizde bir kutlama havasına dönüştürüyorum içimde:)

21 Mart 2009 Cumartesi

Fuck hava yolları



Ben küfür etmeye bayılırım. Sinirlendiğimde en ağız dolusundan bir küfür kadar beni rahatlatan birşey daha yok. Benim canımı yakan biri olursa basarım küfürü rahatlarım ama asla karşı tarafın canını yakmayı düşünmem. İntikamlarla doldurduğum bir çeyizim yok sırf bu yüzden. Bazılarına göre 'ayıp', 'terbiyesizce', 'haysiyeti hedef alan' bu sözler hayat kurtarır bilginize. Kimseyi öldürme noktasına gelmezsiniz içinizden attığınızda. Ama diyorsanız ki "Benim ağzıma yakışmaz", "Ben bir hanımefendiyim söyleyemem". O zaman yeni çıkan helikopterden eve bir tane edinin. Üzerinde "FUCK" yazan bu uzaktan kumandalı helikopter, kendini ifade edemeyenlerin yardımına uçuyor. Kavga mı ettiniz, karşı taraftan bir dakika izin isteyip, salın helikopterinizi ortalara. Sizin adınıza "fuck, fuck fuck fuck" diye uçuşsun küfür havalarda...

anla beni picasso

Buzdolabının üzerine astığımız ihtiyaç listesinin ilk maddesi 'Anlaşılmak'. Sipariş üzerine anlaşılacağını düşünmek aslında en vasıfsız meziyetlerden biri. Kimi anladık bugüne kadar? Kim tarafından anlaşıldık bir bardak dolusu?
" Anlaşılmaktan daha tehlikeli bir durum var mı? Üstelik bu zaten olası değildir ki, hep yanlış anlaşılırsın. Yalnız olmadığını sanırsın, oysa her zamankinden daha yalnızsındır" demiş Pablo Picacasso... Anlaşılmaya çalışma yaramız kabuk tutmadan rahat edemeyeceğiz gibi duruyor. Kabuğu tırnaklayarak başa döndüğümüz zamanlara bir son verip, özgün olduğumuzun farkına varalım. Yaşadıklarımız, yaşattıklarımız, yediklerimiz, travmalarımız, becerilerimiz hepsi bize ait. Başkasının dünyasında anlaşılmayı aramak değil, kendi dünyamızı bulmak birincil görevimiz olmalı belki de...

17 Mart 2009 Salı

antrakt

'Yapmacık' ve 'Sezercik' kimdir?
Yanıldınız bu sefer ne Zeynep Değirmencioğlu ne de Sezer İnanoğlu oynuyor bu rolleri...
Bu rolleri tam da Çağan Irmak'ın en sevdiği karakterler oynuyor: Bizler. Sihirli ekrana yansıyan profesyonellere taş çıkartan yaşamın taa içinden, sıradan, en kenarından bizler.
Traji komik, drama, fantastik, animasyon... Bu türlerden istediğinizi seçin sevgili yönetmenler, elinize iki insan aldınız mı şahane bir film çıkartırsınız. Biri sürekli yapmacık takılır diğeri de bunu her seferinde sezer. İşte size malzemesi bol senaryo. Üstelik bir taneyle kalmaz serisini dayarsınız sinemaseverlere...
"Yapmacık ile Sezercik", "Yapmacık ateş parçası Sezerciğe karşı", "Sezercik ne sezer ne sezmez"...
Hadi iyi seyirler...

memur duygular

Herkes yastık üzerine renklerine göre özenle dizdiği hayalleri gündüz gözüyle ortaya çıkartabilseydi nasıl bir dünyamız olurdu acaba? Hayal kırıklıklarını onaran mahalle satıcıları mı türerdi yoksa sahaflarda eski kitapların yanında denenmiş ama olmamış hayaller, emprimiş ciltleriyle boy mu gösterirdi?
Çok sevdiğin birine ağız dolusu "Seni seviyorum" demek özgürlüğünü elimizden alan utangaçlığımız değil, sevgisizliğimiz hiç değil. Gururumuz. Reddedilme korkumuz. Karşılık bulamayacağından korkan egomuz. Bu devlet memuru zihniyetinde çalışan üçlü, ölmeden emekliye ayrılmıyor maalesef. Özelleştirme çabalarımız ancak yabancı sermayenin ihtiyacımıza olan inancıyla gerçekleşecek gibi duruyor. O yüzden kolları sıvayalım ve sevdiğimizi söyleyelim hatta haykıralım. Bakalım bu laci ceketli duygular nemalanamayınca işi bırakmaya gidecekler mi?
Hayallerimizle duygularımızı gösterme cesaretimiz aynı safta yer alırsa sanki olacak birşeyler gibi geliyor bana...

16 Mart 2009 Pazartesi

fetiş evrim

Birileri ısrarla Darwin'i poşet içine koymaya çalışsa da evrim teorisi hala tıkır tıkır işliyor. Bunun en büyük kanıtı da kadınların ayakları...Şimdi bir saniyenizi ayırın ve düşünün. Eski nesil kadınlara bakın (anneanne, babaanne, hala, teyze..) ve kafada bir hesap yapın. Bu kadınların ayak numaraları 36-37 en fazla 38dir - ki bu da yaşla ve şişkinlikle büyümeden kaynaklıdır. Hatta 34, 35lere kadar düşenler olmuştur. Bu kadınlar evden en fazla güne gitmek için çıkmış, ayakları yere ancak koca kolunda basan kadınlardır.
Şimdi günümüze dönelim kadınların ayak numarası 40'ların üzerine çıktı... Bunun sebebi; ayakları yere basan, kendi ayakları üzerinde duran kadın profilinin ortaya çıkmasıdır. Ayakta durmaya başladıkça, zeminle temas eden ayak genişler, büyür, yeri ve zamanı kavrayacak boyuta ulaşır.
Evrim devam ediyor bilginize:)

15 Mart 2009 Pazar

aslan yattığı yerden belli olur

Bir adamın ilişki adamı olup olmadığını nereden anlarsınız? Ya ilişkinizin uzun soluklu olup olmayacağını... Aslan yattığı yerden belli olur arkadaşlar. Davranışlarını yatak odasına kadar takip edin. Bulduğunuz dual'ler puan kazandırırken her mono sizi başa döndürecektir.

bir taş iki kuş

Kavga çıkmasın diye okkalısından yutkunduğunuz zamanlar vardır. İçinize attığınız her bir kelime mide çeperine yapışarak ülser riskini artırır. İşte ülsere çare tam da bu sırada
Mark Velasquez'den geliyor. Fotoğraf sergisine yaptığı konu: kadınların içine atıp söylemedikleri şeyleri, vücutlarında saklı yerlere yazarak ifade etmeleri... Bakın bu şekilde hem istediğinizi söylemiş olur hem de çıplaklığınızla kafası karışmış sevgiliyi kötü emellerinize alet etmiş olursunuz. Bir taşla iki kuş vurmanın teknik yollarını bize gösteren Mark'a buradan koca bir teşekkür...

assvertising

Bir erkeğin ilk neresine bakarsınız? sorusunun cevabını "poposuna" olarak düşünen erkeklere üzücü bir haberim var. Biz adamın endamına, eline, gözüne, konuşmasına, davranışlarına, saçlarına, kıyafetlerine, arabasına, evine... hayatındaki herşeye baktıktan sonra gözlerimizi belden aşağı kaydırırız. Ortam ne olura olsun bize kıçını dönen adamdan da hiç mi hiç haz almayız. Bu bilgi ışığında lütfen nerenizi geliştirmeniz gerektiğini yeniden düşünün.

Ruhumun Korsanı çıkmış...

En son rakamlara göre dünya nüfusu 6.6 milyar. Bu nüfusu kadın-erkek-çocuk olarak ayırdıktan hemen sonra 'ruh ikizi' sayısını bulmak için de ayrı bir bölme işlemi yapmanız gerekiyor. Elinize çıkan rakam şaşırtmadı mı sizi? Hala ruh ikizinizi bekleyecek misiniz peki?
"Umut etmek eziyetin süresini artırır" demiş Nietzsche...
Bunu söylerken, umut dünyasının üzerine bir kürek toprak atmaz. Tam tersine sizi akıllandırmak için suratınıza bir bardak su çarpar. Demek istediği; olma ihtimali çok az birşey için beslenen umut, sadece sizi şizofren bir bölünmeye götürür. Halbuki eğer mantıklı, olasılığı yüksek şeyleri umut ederseniz içinizde yeşiller açar.
Güzel bir ilişki yaşamak için karşıdaki ruhun sizinkiyle aynı olmasını beklemeye gerek yoktur. Bu hayatta özel ve bir tane olma lüksü varken zaten neden ruhunuzun kopyasını hayal edesinizki? Hem ya ruhunuzun korsan kopyaları falan çıkarsa... Ortamı bulandırmadan ruhunuzun ve ilişkinizin tadını çıkartın bence.

Ters köşe

Senelerinizi verdiğiniz sevgili kocanız, çocuklarınızın babası, sosyal ortamdaki partneriniz bir gün gelir de size eşcinsel olduğunu söylerse ne yaparsınız?

a) Bir sonraki oyunuzu dinci partiye verirsiniz.
b) Siz de onun yaptığı gibi kendi cinslerinize şans vermeyi düşünürsünüz.
c) Zenci sevgili yaparsınız.
d) Kendinizi doğaya verir, aşk-meşk işlerine son verirsiniz.
e) Hepsi/ Hiçbiri

Bu zor durumda ne yapacağını bilen varsa, yorumları bekliyorum...

Konserve aşklar

Hızlı tüketim alışkanlığı üzerine piyasaya sürülen yeni ürünlerden biri de aşk. Artık içeriğinde doğal olmayan malzemeler olan ve el değmeden ambalajlanan konserve aşklarımız var. Birbirini tanımaya ayrılan süre çalışan şehir insanlarının hayatında ciddi bir zaman kaybı olarak görüldüğünden, önceden içindekiler kısmını yazdığın sanal siteler vasıtasıyla neredeyse sevişme aşamasına kadar gelebilirsiniz. Bu yüzünü görmediğiniz, sesini tanımadığınız, kokusunu duymadığınız, boyunu posunu tarif edemeyeceğiniz kişinin izini ekranınıza harfler serpiştirerek bulabilirsiniz. Buluşma kıvamına gelindiğinde yapmanız gereken çabucak tüketebileceğiniz fiziksel besin takviyenizin kapağını yavaşça kanırtıp, açmak. Tadı fena olmasa da ben hala evde yapılmış 'Yemekteyiz biz' kıvamında aşkları tercih ediyorum. Herşeyin özenli hazırlandığı, deneyselin bol olduğu, lezzetli bir şey için harcanan vaktin uzun tutulduğu aşkları hepimiz hak ediyoruz.

12 Mart 2009 Perşembe

Baharatlı İstihbarat

Telefon sapıklığı istihbaratın ekstra baharatlı versiyonudur. Buradaki istihbarat : İlişki için, hasım veya hasım olması muhtemel kişi ve diğer organizasyonlar hakkında açık veya kapalı kaynaklardan bilgi toplayıp, analiz ve değerlendirmelere tabi tutarak sonuca ulaşılması anlamına gelmektedir. Bu kadar ciddiye alınması gereken bir bilgi alışverişinin baharatla tatlandırılmasına gerek yoktur. Telefonunu ucunda sessiz kalıp, sadece "Alo, kimsin?" kelimeleriyle yetineceğinize, ne duymak istiyorsanız sorun, yüzleşin, kavganızı verin arkadaşlar. İlişkinizi kurtaramasanız da en azından yeni bir kariyer yapma şansınız olur istihbarat sektöründe...

Pandora Var mısın Yok musun'da

Var mısın Yok musun'un bu haftaki konuğu PANDORA. Daha önce kutusuna giderek hem kendini hem bizi yakan tanrıça, bakalım bu sefer 'umut' haricinde bir şey kazanabilecek mi? Umarız Hamdi Bey Zeus'tan daha insaflı çıkar...

Bebekleri leylek mi getirse???

Bir nesli devam ettirmek için elimize zekice verilmiş bir hareket var: Üremek... Hem zekice hem de zevklice... Bu işlemi gerçekleştirmek için aynı türün, ayrı kromozom yapısına sahip olanlarının birleşmesi yeterli (zeka şart değil). Amaç, nesiller arası sağlıklı bir süreklilik sağlayabilmek. Peki size bir sorum var... Sizce kör,bacakları olmayan bir kadın ve alkolik bir adam üremeliler mi? Leyleklerin getirdiği bebek olayına ben sanki daha sıcak bakıyorum bu durumda.

KONÇ

Ayağınıza çamur, pislik bulaşmasın istiyorsanız yürüdüğünüz zemine yaklaşımınız önemli. Ama "Ben konçlarımı çeker her boku yerim" diyorsanız paçanıza yapışanlara karşı henüz dayanıklı konç üretilmedi. Lütfen bırakalım bu modası geçmiş ayak aparatlarını da kendimize temiz bir yol seçmek için çalıştıralım tozlu beyinlerimizi.

Yangın çıkışı

Evlilikler için devlet mutlaka 'yangın çıkışını' şart koşmalı. Duman altı olmuş bir ortamda son nefesleri saymak yerine belki de 'acil durum' kapısını kırıp, ortamı acil olarak terk etmemiz gerekir. Yaşamaya çalışmak mı yoksa yaşatmaya çalışmak mı? Vermeniz gereken saniyelik karar sadece bu. Yangını kimin çıkarttığını ise bırakın yetkililer çözsün.

Frankestein

Modern insanın cüreti Doktor Frankestein'ın yarattığı yaratığın dikiş izleri kadar kabarık ve bir o kadar da isimsiz. Toplumda yer edinme ve sevgi ihtiyacının dayanılmaz varlığını ve yaratan-yaratılan ilişkisini unuttuğumuz zamanlar var. Oysa yarattıklarımızın sorumluluğunu taşımak gerekiyor. Kendi istediğimiz gibi birini yaratmaya çalışıp, karşı tarafın ihtiyaçlarını görmezden gelmenin sonucu sadece bir 'yaratık' olacaktır. Hangimiz bir yaratıkla ilişki içinde olmayı ister? Cüretimizin boyutları henüz bu fantezi için sığ. Kendimize duyduğumuz saygının birazını başkalarına gösterebildiğimiz zamansa Doktor Frankestein hayatına insan haklarını savunan bir derneğin başkanı olarak devam edebilir. Hem onun hem de kendi kaderimizi değiştirelim o zaman...

İffet

Coşku, kapağını açtığınızda, kavanozdan fırlayan sevimsiz kuklalar gibi coşkusu sizden az insanın üzerine üzerine geliverir. Tam da böyle bir anda siz kahkahayı patlatıverirsiniz. Gözünün içine baktığınız adam size alaycı bir şekilde bakarak şöyle der: " Hayatımın bütün sırlarını bilen kadın gibi gülme!!!"... Kuklayı bürerek kavanoza geri tıkma zamanı. Bunun bir iltifat olmadığı anlayacak kadar yaşamış olan ben, benden daha fazla yaşayanlara sormak istiyorum. İlişki kurmanın sevecenliğini, saygınlığını ve derinliğini belirleyen, karşıdaki insanın hayatına ne kadar şahitlik yapmak istediğinle doğru orantılıdır. Şahit oldukların bir insanın sırlarına tecavüzü gerektirmez. İffet'in (Müjde Ar) bekaretini kaybettiği arabada, sevgi kapı kolunda asılı olsaydı, kayıp diye nitelendirilemezdi.
İçinde sevgi barındıran kahkaha kadar değerli bir sır yokken, bilmediğin sırlar yüzünden kahkahanın bölünmesi İffet'in kaybına eşdeğer.

Not: Farklı anlayanların yorumunu bekliyorum...

10 Mart 2009 Salı

kapris bir şarkı değildir

Kaprisin bir sesi olduğunu duyan oldu mu? Ben duydum. Eğer karşıdaki insan canının çekmediği bir şey için size kapris yapıyorsa, ses tonu kontrbas tellerinin gerginliğine taş çıkartacak gerginlikte ve aynı zamanda da palyaçonun mekanik sesine denk gelen bir ses çıkartıyor. Bu national geographic konusunu dokumentaristlere bırakıyor ve kaprissiz insanlara denk gelmeyi ümit ederek konuyu yarıda kesiyorum.

Paradoks

İki nesil arasındaki anlayış farkı için bir sözlük çıkartmayı deneyen ilk kişi bu işin ekmeğini yer diye düşünüyorum. Belli ki ne olursa olsun araya 20'den fazla yaş girdi mi konuşulan dil deformasyona uğruyor ve anlamları değişiyor. Sen bugünün koşullarında iyi bir kelam etmeye kalksan da, eski nesil bunu alıp spontane çevirip, kendi dünyasındaki karşılığına denk getirmeyi beceriyor. Becermekle de kalmıyor anlamadığın bir dil yüzünden seni suçlayabiliyor. Benim öğrendiğim tek şey bu saçma paradoksun içinde boy vermek. Eğer ayaklarınız yere değiyorsa sorun yok ama boyu geçen bir yerlerde yakalandıysanız, Boğaz'ın akıntısına karşı yüzmeye hazırlıklı olun.

Faust

Romantizmin filmlere konu olabilecek içsel malzemesini yadırgamasam da hümanizmin bu konuda altta kalmasını kaldıramıyorum. Konu insanlık olduğunda gayet loser davranan senaristler, konu romantizm olduğunda şevkle titreyen bedenlerinde yeni çıkan 'mastürbasyon' vibratörünü kullanmaktan çekinmiyorlar. Romantik bir insanın önce asgari müşterekte insan olması gerekiyor. 14 günlük çocuğunu döverek öldüren bir adamın size çiçek alması sadece cinsel organının siparişinden kaynaklıdır. İçinizdeki siz bir Faust olabilirse ve Mefistofeles'in sizi kandırmasına izin verirse iki kere düşünmenizde fayda var demektir. Hayatın içine sakladığı bonuslar olarak görebileceğimiz haz taşları ödül olursa anlamlıdır. İnsan olmanızı engellerse bu işte bir ib..lik var demektir...

anksiyete

Canlıların dış ortama uyum çabasında koruyucu bir tepki olan endişe halleri bugün maske üretim fabrikasının psikolojik tanımı. Venedik maskelerine taş çıkartır günlük maskelerimizle yaşamaya çalıştığımız sınırlı ilişkilerde ne kadar sağlıklı olabiliriz? Korumaya çalıştığımız her ne ise bu hayatta herşeyden öne çıkıyor. Gurur mu? Kişiliklerimiz mi? Yoksa hikayesine leke sürmekten korktuğumuz sosyal hayatlarımız mı bizi geride tutan? Vampir maskesi takmış birinin bütün hayatı boyunca kanının emildiğini anlamak için kaç viski tüketmemiz gerekiyor? Kelimelere güvenimizi sarsan endişeyi anti depresan ilaçlarıyla tedavi edebilir miyiz? Sorunumuz ne olursa olsun bize sakinleştirici hap veren doktorlara geliyor sorum. Sakin birinin problemleri olabileceği kimsenin aklına gelmiyor mu? Belki de uyarıcı bir ilaç vermenin zamanı gelmiştir.

misina

Maduriyetimizin temelinde konuştuklarımızı karşıdaki insanın farklı anlaması yatıyor. Değişik tecrübelerden seken bizler kelimelerin ortak bir anlamı olduğunda hemfikir olamıyoruz. Aslında bu gibi durumlarda bir web-cam kurulu olmalı ve söylediklerimizi destekleyen yaşam hikayemizi kısa VTR'ler halinde göstermeli. Hani o alışık olduğumuz ağlak hikayelerin montajlı halini kendi hayatımız için karşıya yansıtabilsek belki daha naif ve anlayışlı günler bizi beliyor durumu yaratabiliriz. Doğru kelimeleri seçmek ve doğru birşey telaffuz etmenin zorluğu ikili ilişkileri zora sokan tek şey olabilir. "Ben sevgisiz büyüdüm sen sevgiyle. O zaman birbirimizi anlamamız mümkün değil" konuşmaları Türk filmindeki kör ve gözü açık biri arasında geçen konuşma kadar yaralı. Yaraları sarmak belki mümkün değildir ama ortak bir misinaya tutunup, aynı oltanın avı olmak daha kolaydır.

halüsinasyon

Dünyanın en halüsinatif uyuşturucusunu merak eden var mı? Cevap Türk Kahvesi falı...
İstediğin hapı kullan bir fal kadar asla işe yaramaz ve kendini iyi hissettirmez. Yapacağınız tek şey zevkinize göre bir kahve içip dışarıya doğru fincanı kapatmak. Karşınıza birini alıp kafa yapıcı birşeyler söylemesini istemeniz yeterli.
- Bi adam görüyorum, elinde çiçek
- Sanki gelinlik giymişsin
- Kuş var ağzında da sana doğru salladığı bir bohça para
- Yeni bir ev görüyorum hem de kocaman
- Sevgilin sana yüzük almış

Bakın şimdiden halüsinasyon görmeye başladınız... Hadi kapatın falı, en kıyak kafayı tadın...

sanat için sanat

Nü resimlere baktığınızda hep sarkan çarşaflar içinde bir kadın görürsünüz. Ya da şaşalı bir kadife koltukta hüzünlü suratına rağmen çıplaklığıyla barışık bir kadın vardır. Ben pek nü erkek resmine rastlamadım. Kadın ressamların bile nü erkek resmi yaptıklarını görmüyoruz. Oysa bunun erotizmle alakası yoktur. Sadece insan bedeninin ve ruhunun ortak yansımasının resmedilmesidir. Estetik olduğu için cevabını kabul edemiyorum ve daha yaratıcı ve mantıklı bir cevap bekliyorum. Kılları çizmek mi yorucu? Resimden size bakma ihtimali olan cinsel organ mı yoksa sorun? Bu tip resim çizen ressamı da hemen 'gay' olarak etiketlemek için nasıl bir önyargı mekanizmasına sahibiz? Bu yüzden mi elimizde sadece eski yunan heykellerinin çıplak bedenleri kaldı? O adamlar ve toplum sanata bu kadar çıplak yaklaşabiliyor da biz cesaret mi edemiyoruz sırlarımızın deşifre olmasına?

surviver

Bir dönem kıçımızla güldüğümüz, hiç sallamadığımız 'Değiş TonTon', 'Küçük Prens'le birlikte bir televizyon kanalında 'Varolabilme ve Yaşam Sanatı' diye bir program sunuyormuş. Nasıl şimdi ciddiye aldınız mı? Hani hep beklediğimiz işaretler belki de çok küçük yaşlarda karşımıza çıktı ama biz onları uykudan önce gibi değerlendirdik.
Değiş Tonton'un her duruma göre form değiştirirken anlatmak istediğinin, değişen şartlara ayak uydurabilme ve içinde varolabilme olduğunu anlayan oldu mu hiç. Hayır, biz değişime ayak direyip, bir çizgi film karakterinin obezite sorununu tartışmayı tercih ediyoruz. Küçük Prens gezegenler arası fink atarken ne düşündünüz peki?
Belli ki bu karakterlere rayting kazandırma zamanımız gelmiş. Belki bu yaşta anlayabiliriz ne demek istediklerini...Takibe devam

cin çarpmak

Biz gerçekten ne istiyoruz? Bu konuya hiper realist yaklaşanlarımız var mı? Şu meşhur sihirli lambanın cini karşımıza çıktığında dileklerimizi "Pat" diye söyleyebilecek miyiz durumda mıyız yoksa cin çıktığında herşeyi unutup, cinle flört edebilecek kapasitede miyiz?
Kafamızın her daim karışıklığı ve mutsuzluğumuz elimizdekilere bakmadan "Hep ileri" sakızının tadı kaçana kadar çiğnememizden mi kaynaklanıyor? Peki elimizdekilerle mutlu olursak, daha iyilere nasıl kavuşuruz? Her insanın kendi oyununda level atlayacağı bir nokta var bunu biliyoruz ama Game Over için ölmeyi beklemeden de bitiremez miyiz oyunu?
Ben peki bu soruları cine sorsam cin mesleği bırakmaz mı???

9 Mart 2009 Pazartesi

deep freeze

"Kaçan kovalanır" aşk için verilen en tarihi önerilerden biridir. Kaçarsan elindekini de kaçırırsın diyorum ben o zaman. Kaçma eyleminin belli bir zeka seviyesi içerisinde yapılanı belli bir süre makbul olabilir ama birgün kovalayan kişi yön değiştirirse kaçtığınla kalmaz mısın? Peki bu kaçma kovalama aksiyonu içerisinde 'sevgi' bozulmasın diye deep freeze'de mi bekletilir?

aşkın tadı: çilek

Aşkın tadı oy birliği ile 'çilek' çıktı. Fakat enteresan olan son dakikaya kadar 'ekmek arası sucukla' başabaş gitmesi ve son dakika birinci gelmesi. Aşk söz konusu olduğunda akla ilk gelen emektar çilekin tahtını sallayan ekmek arası sucuk, kriz ortamının tadını mı yoksa alternatif şehvetin tadını mı sembolize ediyor? Ekmek arası sucuk için oy verenlerin ve çilek için oy verenlerin bu konuyu biraz açmalarını rica ediyorum.

sorbe

Bir ilişkiden diğerine geçerken neden SORBE içilmeli?

a) Baskın tadın ağızdaki kalıntısını sıfırlamak için
b) Havalı olduğu için
c) Yeni ilişkiye ağızda kalmış kalıntılarla girmemek için
d) Her yeni şeyin kendine özgü tadına varabilmek için

Ben kendi adıma müthiş bir buluş olduğuna inanıyorum. Gargaranın sevimsizliğine karşılık da Sorbe diyorum:))

fabrika ayarı

Uyumsuz bir ilişkinin içindeyken, bunu sizin değil de en yakın çevrenizdekilerin fark etmesinin sebebi nedir? Sizin hedefe kitlenip, yaşamak istediklerinizi karşınızdakine yüklemeniz ve herşey güzel gibi davranmanız mı? Bu tip durumlarda "Desteklenmeyen sinyal, PC çıkışlarınızı ayarlayın" gibi bilgilendirici bir uyarı gelse, yakın çevre de biz de rahat etsek daha güzel olmaz mı? Her yeni ilişkide fabrika ayarlarınızı sıfırlamayı unutmayın lütfen...

8 Mart 2009 Pazar

akvaryum

Düşünceleri bir akvaryuma koyup seyredebilseydik, bu oksijen takviyeli ortamda nasıl nefes aldıklarını görüp rahatlardık belki de... İsimler koyardık sonra onlara, hatta favorilerimiz olurdu. En ulaşılmazı en gözde kalırdı. Çöpçü gelir bulanmış ortamı temizlerdi. İçine bulduğumuz en taşlaşmışları atar, geçici yeşillerle de süs yapardık belki. Düşünce akvaryumunda üretim hayali kurardık, sadece tüketenlere dalıp, bakıp...
Pahalı, meşekkatli, huzur veren bir hobimiz olmaz mıydı düşüncelerimizi akvaryuma atabilsek?

badem ağacı

Kastanyetin ardına gizlenmiş hüzünlü ellerin
kıvraklığı acısından,
Sabit duran dolunaya inat etmiş bedenin
cesareti kayıplığından gelir...
Sarkacın ucunda kalmış ruhun
salınımı ağırlığından,
badem ağacına benzeyen sevginin
çiçek açması bahardan gelir...

Kahra-man

Superman, Xman, Spiderman, Hitman, Watchman, Batman, ironman... Ama hepsinin babası Kahra-man.
Bir dünyayı kurtaran kişi olma ihtiyacı erkeklerin genlerinden gelen bir durum mudur? Her tür man'i olmuş bir adam ya adam olamadıysa?. Dünyamızı emanet edebilir miyiz böyle birine?
Zeyna bunu ilk gören kadın olarak kobi desteği ile mi bulaştı bu kahramanlık olayına yoksa?

Bütün girişimci kadınların kadınlar günü kutlu olsun:))

6 Mart 2009 Cuma

karadul

Başkan çıkartarak istediğini elde etmek diye bir kavram olmasaydı, kadın dergileri neyin reçetesini vereceklerdi? Göster-verme, süzül ama abartma, oje sürerken dünyayı kurtarıyor havasına bürün, göbeğinden bal akıt ama yalatma, gözlerini dik ama ilgilenmiyormuş gibi yap, esprilerini anlama ama kahkahalara boğul,....Yani sen sen olma. Ağını ör avını bekle.
Bir insan bu teknikleri kullanarak arzuladığı sevgiliye kavuşabilir mi? De ki kavuştun senin gerçek kimliğinle buluştuğu an karadul olarak hayatına devam etmek zorunda kalmaz mısın?
Sevgi başlı başına baştan çıkartıcıdır. Seratonin, sevginin evlatlığıdır. Farklı kalınlıktaki iki şiş ile bir kazak örülmez. Bu baştan çıkartma şişleriyle sadece birinin başına çorap örülebilir.
Sizi baştan çıkartabildim mi:)))

beyaz atlı

Kadınların en büyük ironisi beyaz atlı prenstir. Adamı bir ömür bekler, rüyalarını böler, vaatlerde bulnursun. Sonra bir gün karşına çıkıverir yakışıklı prensin. Dünya üzerindeki cennet mahallesine taşınırsın. Prensin evdeki rahatlığı ve sorumsuzluğu bir süre sonra dikkatini çekmekle kalmayıp, sinirlerini de bozmaya başlar. İşte ironinin uzaktan kumandalı garaj kapısının açıldığı an... Bayanlar; bir prensin ekmek almaya gittiği, bozulan musluğu tamir ettiği, kitap okuduğu, sofra kurduğu, çocuğu okuldan aldığı görülmiş birşey değildir.
Ya masallara saygı duyulmalı ya da gerçek hayata.

kar cumhuriyeti

Kar tanelerinin havada uzun salınımlarını 'naz' olarak algılayanlar, aslında o salınım ıslak zeminde biteceğini bildiğin ömrünü uzatma çabasıdır.

Pasiflora

Pasif direniş savaşma şeklinin en dirayetlisi belki de. Gandhi, kendini ve halkını pamuklara sarıp sarmalayarak arzuladığı özgürlüğe kavuşurken, bizim pamuklara sardıklarımız sahip olduğumuz özgürlüğü kısıtlamaya çalışır. İlişkiyi pamuklara sardığımız zaman rahatlık direncimizi mi kırar? Pasif direniş yerini Pasiflora'ya mı bırakır?

4 Mart 2009 Çarşamba

Geri Dönüşümlü

Bir ilişkinin sonunda, öfke ve kırgınlık 200 derecede ısıtılmış fırında üzerine kaşar koyarak pişirilir. Sonra telefondaki eski mesajlar ‘tümünü sil’ seçeneğini seçmek vasıtasıyla elin tersiyle, tek hareketle silinir. Bir süre yakın çevreye (karşı tarafa gitmesi muhtemel) kendini aklayacak siyasi parti tarzı mini-mitingler verilir. Zamanında hayatın anlamı olan, ruh ikizi olma ihtimali yüksek, aileden önce gelen kadın/erkek, yüzünü sadece şeytanın görmesi vaatleriyle (Al Pacino kesinlikle değil) habitatın en dışına atılır. Bir dönem el olan biri sonra sevgili olur sonra da tekrar el olursa, bu geri dönüşüm sürecinin adı ‘Past-el’ olabilir mi? Renklerindeki canlılığı kaybetmiş bir el kişi ancak Past-el olur derim ben…

3 Mart 2009 Salı

Yara-ta-tam

"Erken gelen yazdan, yalnız büyüyen kızdan korkacaksın" demişler atalar. Erken gelen yaz adamı mahsülden eder. Yalnız büyüyen kız da adamı mahsülden eder. Ortak korku bu mudur? Başına buyruk mevsimlerin ve kızların aynı tutulduğu bir ortam kimin ortamıdır? Başımıza gelen her sıradışı şeye karşı korku beslemek yerine neden değişen ortama ayak uydurmaya çalışmıyoruz? Kolaya kaçmak, içine kaçmak ve üzerine de atasözü yazmak yerine, yaz erken geldiğinde nasıl ekmeğini yiyeceğimizi düşünsek daha güzel olmaz mı? Yalnız büyüyen kıza da beraber yaşamayı öğretsek inceden... Yaratıcılığın sıradan korkuları olmayan insanların dünyası olduğunu öğreten atalara da saygılar buradan...

Frapan

Frapanlık sadece fiziksel mi olur acaba? Bir insan frapan duygulara sahip olamaz mı? Uzun zaman yalnız olan biri aşk yaşamak istediği zaman karşısına ilk çıkana frapan duygularla yaklaşabilir. Hislerini ekstra süslü, havalı ve aşırıya kaçan tarzda sunabilir. Dikkat çekmek üzerine kurulu bir sistemi sadece çul çaputa mâl etmek olmaz. Frapan bir aşk yaşamak herkesin harcı olmasa da yapabilene en gösterişlisinden, altın varaklı bir aşk yakışır.

2 Mart 2009 Pazartesi

Feromon bizi diskoya götür!!!

'Feronom', adı Ferhat olan sevgiliye söylenen sempatik nida şekli değildir. Bu, özellikle mesaj parasından dara düşmüş kişilere önerilen, alternatif bir iletişim kanalı olarak açıklanabilir. Feromonlar, vücut dışına salgılanan hormonlar olarak bilinirler ve burun bölgesine yakın ikâmet ederler. Amaçları karşı cinsi hedefe kitlemektir salgıladıkları kokusuz kokularla. Burnun iç kısmında takılan bu nefis hormonlar, 'vomeronazal organ' olarak bilinen bir alıcı sayesinde algılanabilir. İletişimin en kralını yapan bu hormon-organ ikilisi gerekli mesajı beyne ileterek sizin bir izdivaç yapmanızı düzenleyebilirler. Hayvanlarda daha aktif olmasının sebebi, onların türksel'in kıçını yalamak yerine direkt olarak karşı cinsin kıçını yalamalarından kaynaklanır.
Arkadaşlar ben derim ki sanal ortama para kazandıracağımıza, burnumuza ve hormonlarımıza daha çok yatırım yapalım... Feroyu bir kere keşfettik mi gerisi garantili eş hali.

Koala

Annem beni geçenlerde fazla 'kaotik' olmakla suçladı. Aslında ilk bakışta anlaşılmayacak bir suçlama olsa da düşündürücü. Kaotiklik, koala gibi içindeki okaliptüse tırmanıp oturmuş sevimli bir hayvan olabilir mi acaba? Kafam bin ton dolaşmamın sebebi belki de beslenme şeklimdir. Belki ben de senelerce Yaprak Dökümü seyredip, akşam ılık sütümü içip, basit ama düzenli bir hayat yaratmalıyım kendime.
Basitlikle sadeliği karıştıranlar için hatırlatma... Koalalar basit değil, sade yaşarlar...

jalousie

Güneşe kendini Bayram Paşa Cezaevi'nde hissettiren jaluzi, Fransızca'da kıskançlık anlamına geliyor. Kıskançlığın işlevselleştirilmesi bence en mantıklı sosyal sorumluluk projelerinden biri. En azından içindeki karanlığı, jaluzinin aralıklarından aydınlatma şansı bulabilmiş birileri.
Kıskanıyorsan, kadının camdan daha cazip bir şeyler görsün istemiyorsan, tak jaluziyi, çek ipleri... İpler sende olduktan sonra problem yok bu mekanizmada.

kitaplık

Ahmet Altan'ın 'Aldatmak' kitabını okuduğunuz için sevgiliyle kavga edebiliyorsanız, 'Tehlikeli Masallar'ı yastık altı yapmanızın zamanı gelmiştir. Buradan merak edenlere duyurulur; insan aldatmayı kafaya koyduysa kitapsızın teki olur. Ne kitap tanır ne kural...

Happy Hour

'Arıza Kadınlar' bir dernek kuracak kadar çok olup, size 'Happy Hour' saatlerini kaçırtacak kadar da cüretkar olurlar. Bu kadın modelinin yanında ben kız arkadaş olarak bile kalamazken, bazı erkeklerin libidolarının yükselmesi bunların varlığına bağlıdır. Bu kadınlar ne yapar?
a- Çok keyifli bir akşam yemeğinde birden uykuları gelip sizin içtiğiniz içkiye sararlar
b- Etrafta dolaşan diğer dişilerin varlığına kıl olup, eve almış olduğunuz PS3'e sararlar
c- Kendileri yorgun olmadıklarında sizin evde oturmak istemenize sararlar
d-Erkek erkeğe programlara sararlar
e-Alışverişten hoşlanmamanıza sararlar
f- 3 aylık ilişkinizin niye evliliğe gitmediğine sararlar

Sararlar, sararlar, sararlar...
Peki şimdi soru geliyor. Bu kadar rahatsızlık veren birine bu hayatta niye tahammül eder erkekler? Hatta tahammülün ötesinde aşık olurlar? Hep çözecek bir problemleri olduğu için mutlu olur ve erkekliklerini mi hissederler? Sürekli kamçılanmak uyarıcı bir etki mi yapar?
Bir kadın olarak top 10 sorumdan biridir bu. Lütfen bilen cevabı acilinden yollasın.

1 Mart 2009 Pazar

gramaj

1 kg patatesin ağırlığı bellidir bu hayatta. Peki ya sizin???

tatlı su kurnazı

Yakın bir erkek arkadaşım ilişkiler konusunda bir tavsiye verdi geçenlerde...
"Bir erkek önce ilişkiye başladığı kadının herşeyini kabul eder, sonra birgün gider erkek erkeğe içki içer ve kafaya senin ona anlattıklarını takar. Seni suçladığı zaman, hayatında en önemli kişinin o olduğunu söyler ve öyle davranırsan bir sonraki aşamaya geçersin. Evlendiğin zaman istediğin insanla görüş, yemek ye, dost kal ama bu aşamayı geçemezsen mutlu olamazsın" diye.

Evililik, belki bir ilişkinin legalize edilmiş halidir ve her genç kızın rüyasıdır. Ama bu düşünce benim dünyamda bekaretini yıllar önce kaybetmiş birinin kırmızı kurdele takarak evlenmesiyle eşdeğerdir. "Çılgınca sevişeyim ama bakire kalayım" diyenlerin hazin sonu discovery'de...
Erkeklerin yorumlarını acil bekliyorum. Dürüstlük mü? yoksa tatlı su kurnazlığı mı?

Ben erkeğin distile edilmişini severim!

Yeni adam alınır. Belli bir oranda ısıtılır. Kimyasal bileşenlerinin gözle görülür şekilde ayrıldığına emin olunur. İşe yarayan komponentler kullanılır, bünyeye zarar verebilecekler atılır. İstenilen saflık düzeyine ulaşılıncaya kadar işlem devam ettirilir. İşte karşınızda rafine mi rafine, uygun şartlarda damıtılmış nefis bir erkek...

loop

Döngü kelimesini bir hamster'a sorarsak ne cevap alırız?
a- Eğlenceli etkinlik
b- Kafamı dağıtıyorum
c- İleri gitmenin tek yolu
d- formumu koruyorum

Peki bir insana sorarsak ne cevap alırız?
a- Hayatın gerçeği

Hamster'ın bizden fazla söyleyecek sözünün olmasından rahatsız olanlar, denemeye devam. Kim kobaymış gösterelim...

Tanrıcılık

Yerinden memnun, yaşayan, yeşeren bir bitkinin yerini sırf dekoratif değil diye değiştiriyorsak, belki de Tanrı'yı suçlamayı bırakmalıyız.

lego

"Konuşmak değil yaşamak önemli, yaşamana bak" dedi hayatıma dokunan biri birgün... Benim bitmek bilmeyen sorularım vardı oysa... Hep cevabını karşıdan beklediğim. İzlemeden, hissetmeden, kolaya kaçarak yaşamak istediğim duygularım vardı. Aceleciğim vardı en çok da... Beni seviyor muydu hemen bilmek istiyordum, ya beni beğeniyor muydu?. Bilmek yaşamaktan önemli mi ki? Aldığın cevaplar, hissettiklerinin yerini tutar mı? Lego misali aldığın cevapları üst üste koyarak bir bina dikebilir misin? Bina için önce temeli kurmak gerekmez mi?
Kokusu burnuna yerleşmemiş birine, duruşu hafızanda bilindik bir resme dokunmayan birine ve kendisini yaşatmaktan çok anlatan birine sorduğun her soru seni elinde renkli lego bloklarıyla bırakır. Zaman harcamaya değmeyecek bir proje sadece elde eskiz olarak kalsın o zaman... "Yaşamanıza bakın"

sorgusal

Serbest atış her zaman serbest midir???

pil

Hani senelerdir yerinde duramayan Duracell tavşanı vardır ya. Herşeye enerjisi vardır onun. Yer, içer,koşar, sevişir, dağlara tırmanır... Acaba işin sırrı kimyasal enerjiyi depolayıp, elektrik formunda dışarı çıkartan bu küçük metal silindir mantığında takılmakta mı? Hepimizin bir artı bir de eksi ucu var. O zaman bu küçük noktalarımıza doğru temas edebilenler içimizdeki enerjiyi dışarı çıkartabilirler.
"Alkalin ya da lityum kıvamındayım, uzun ömürlüyüm, fazla güç gereken yerlerde performans yaparım" diyenler lütfen beni bulsunlar...

tuhaf hikaye

"İnsan ruhu yaşlı doğar, giderek gençleşir.
Yaşamın komedisidir bu...
İnsanın bedeniyse, genç doğar ve giderek yaşlanır.
O da yaşamın trajedisidir..."
Demiş Oscar Wilde

O zaman Ne Mutlu Benjamin Button olanlara:)

kıyas

Algılanabilir en basit anlatım kıyas yapmaktır. Bu basit anlatımlar edebiyat dünyasının nüfus cüzdanında işe yarasa da, nüfus müdürlüğündeki memurda asla işlemez.

elma

Hoyrat kullanılmış duyguların, yetiştirdiği küstah nesilleriz.
Birbirine geçmiş demir halkalar sıcaklığında, zincir olmuş samimiyetimiz.
Mevsimi gelince nasıl değiştirebiliriz güneş yanığı sevgi derimizi?
Cennet elmasının cezasını çekmek için üreyen nesilleriz.
Nasıl yaşayabiliriz tanımı dünyaya düşmemiş aşkı?