28 Ağustos 2009 Cuma

3

Devrik cümlelerin kafamıza devrilmeyeceği günler de gelecek mi?
Dipsiz kuyuların gizemi ne zaman kafamızı kurcalamayacak?
Devinip duran sorularımızın cevapları bir a4'ü doldurabilecek mi?

Bu Üç D ne zaman yerini yeni bir harfe bırakacak o zaman rahatlayacağım...

Polyanna'nın ereksiyon problemi mi vardı?

Taşların arasından hızla kayan ergen kertenkele, kafası musluk suyuna demlenmiş çay kadar bulanık olan Mary'nin dikkatini sadece 1 saniyeliğine çekebildi. Düşüncelerini birine anlatsa ipe sapa gelmez bulabilirdi belki ama bunun hiç önemi yoktu. O; hormonsuz bir zihne sahip olduğu için bulduğu tahtalara vurarak nazarlardan saklamayı bilirdi kendini. Annesinin hediye ettiği, o çağa ait olmayan ama antika olamayacak kadar da değersiz salkım saçak kolyenin kollarından birini parmağına dolayıp düşünmeye devam etti: "Acaba Polyanna'nın pozitifliği sertleşme probleminden kaynaklanan hormonal bir sorun olabilir miydi?" Kertenkeleyle son kez bakıştıktan sonra, bu yeni kızarmış tezini, her zaman temiz tutmaya özen gösterdiği beyninin sağ köşesine yeniden yatırdı. "Belki de ereksiyon sadece erkek cinsel organına mahsus birşey değildi? ve "Belki de Polyanna'nın belli durumlarda sertleşmesini engelleyen şey kan deveranından kaynaklanan bir sorundu ama bilim bu saftorik masal kahramanını yeterince ciddiye almamıştı." Her kadın, -yazar dahil- hayatlarının bir yerlerinde sağlıklı olarak sertleşmiştir. Ve bu iyidir. Mary hem kendinin hem de toplumun sağlığını önemseyen bir yetişkin kadın olarak bilim adamlarına rica eden bir not yazdı: "Saygın bilim adamları, kadın hakları savunucusu olarak, bugüne kadar ciddiye alınmamış rahmetli Polyanna'ya otopsi yapılmasını ve sertleşme problemine neden olan tıkanıklığın bulunup, tarafıma sonucun iletilmesini önemle rica ediyorum... Mary Antin Kuntin

27 Ağustos 2009 Perşembe

kurudite

Bir bara gidip, etrafınıza şöle bir bakın. Şimdi anlatacağım erkekler oralarda yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunlar genelde ülke çapında bir şekilde adını duyurmuş, 45 yaş civarlarında, göbeksiz, yaşına göre düzgün fizikli adamlardır. Çevrelerinde en az dört tane varoş genç kızla sohbet ederken görünürler. Konu sekstir tabii ki. Abimiz engin tecrübelerini ve geniş bakış açısını, gözü yeni açılmış yavrulara kahkahalar arasında enjekte etmektedir. "Bu seksin bu kadar büyütülecek neyi var? iki beden birleşir, arzular, tutkular, ıvır zıvır..." gibi kelimeler yan masadan duyulabilirler arasındadır. Masadaki kızlar gizli rekabetin verdiği al yanaklarıyla saçlarını savura savura hiç anlamadıkları sohbetin içine girmeye çalışırlar. Hatta gece hangi şansılın içine gireceğini merak ederler bar kuruditesi erkeklerinin...
İşte ben bu adamlara kurudite diyorum. Çerezden öteye gitmeyen doygunluklarıyla.
Dikkat bayat olanın ağızda ve ruhta bıraktığı acı tat bir süre geçmeyebilir...

toplu iğne

Her insanın bir sınırı olmalı ki, toplu iğneden daha az fonksiyonel duruma düşmesin!!!!

rüzgar gülü

Sabit fikirleri rüzgar gülü olarak kapımıza astığımız bir yazdı. Her rüzgar estiğinde, ailecek çıngırgayan tahtalar gibi birbirimize vurup duruyorduk. Bir denizden bir karadan eserek serseme döndürdük her gelen gideni. Kendimizi. O yaz da bu yaz gibi sabit fikirlerimizle salınıp durduk taa ki bir dahaki yaza kadar...
Huzuru besleme olarak evimizde çalıştırmaya karar verdik. Yetersiz iyi niyetlerimizle bereledik hem beslemeyi hem kendimizi. İçimizde bulamadıklarımızı çarşıda aradık. Paramızın yetmediği noktada bok attık.
Bir aile olmanın en güzel tarafının zamanı geldiğinde birbirinden ayrılabilecek kapasiteye sahip üyeleri olması gerektiğine karar verdik. Yine en baba sabit fikrimizle...

Nüfuslu insanlar:)))

Arkadaşlar siz siz olun nüfus cüzdanınızı çaldırmayın ya da kaybetmeyin. Sosyal devletimizden yepyeni bir uygulama daha var beyinlere uyuşukluk verecek kıvamda... Yeni nüfus cüzdanı çıkartabilmek için 62TL bayılmanız gerekiyor artık. "Kaybettin cezalısın" uygulaması. Hırsız adam geliyor güpegündüz çantanızı çalıyor. Karakollar, emniyet müdürlükleri, muhtarlık, fotoğrafçı, nüfus müdürlüğü gibi bir çok kapı yapmak size düşüyor. Hadi yaptın bir de üzerine ceza ödüyorsun. Hırsızların neredeyse Facebook'ta grup kuracak kıvamda takıldığı ülkemizde bize düşen canımıza ve malımıza sahip çıkmak aklınızın bir köşesinde bulunsun. Yoksa maddi manevi "Uff" olursunuz... Nüfuslu insan olmanız dileğiyle...

İl postino...

Bilgi bir insanın hayatını kolaylaştırır mı, zorlaştırır mı? Ölmeye değer bir şeyler yapmak mı yoksa ölmeyi beklemek mi doğrudur? Bu soruların cevabını bir postacının hayatına bakarak öğrenin. 'İl Postino' yu seyretmemiş olanlar, bu filmi alın arşivinize koyun. Her daim farklı bir kafaya sokan bir anlatım var bu filmde. İster derine inin ister yüzeyde takılın ama mutlaka seyredin.
Farklı bir dünya keşfetmenin acı veren ama bir o kadar da tatmin eden süreci bu kadar güzel anlatılabilir.
P.S. Filmi çekmeden önce hasta olan ve hayali olan bu filmi çekerek hayata veda eden Massimo Troisi hem kendi hayatıyla hem de canlandırdığı karakterle bir gerçeğin altını çizmiş olabilir...

ben

Yaşlandıkça vücudundaki ‘ben’ler artar.
Her bir ‘ben’ lekelerini silemediğin geçmişi kazır bedenine
Masum çiller sanırsın güneşin tadını çıkarırken edindiğin
Oysa sadece senin güneşsiz geçirdiğin günlerin bedelidir bunlar

23 Ağustos 2009 Pazar

organ iiğk sanat

Bodrum'da kadınsanız, dulsanız ve hala mihrap yerindeyse kesinlikle sanatçı olursunuz!!! Yeteneğim yok demeyin. Günümüzde sanata kılıf uydurmak kadar kolay bir durum yok. Biraz eliniz teknolojiye yatkınsa biraz da özgüvenden nasibinizi aldıysanız, hemen internetten video ve görsel parçaları toplayın. Bunları patchwork misali ortalarından renklerine göre 'paste' edin. Üzerine toplumsal kaygılarınızı dile getiren ( her zaman çalışır) mini bir konuşma attırın. Doğaya da takılabilirsiniz. Organik kelimeleri alt alta yazın. taşların bekaretinden girin, suyun saflığından çıkın mesela. Bütün bunları hazırladıktan sonra pembeleşinceye kadar bir CD'ye kayıt edin. Performans günü üzerinize hafif memelerinizin boyutlarını belli eden bol transparan (mutlaka uçuşan) bir elbise giyin. Havada sanat kokusu var diyerek atın kendinizi ortaya. Sizi seyredenlere de Afiyet olsun...
DİP NOT: sanatınıza başlık olarak anlaşılmayan kelimeler seçin. İnsanlar anlamadıkları şeylerde kendini kötü hissettikleri için sizi sonuna kadar izleyecek, çılgınca alkışlayacak ve tebrik edeceklerdir...

21 Ağustos 2009 Cuma

cesaret < para

Cesaretimizin özgürlüğü maddi kaygıyla mı son buluyor? Binlerce fındık kıran, kırıldıkça kırılan, adamları parmağında oynatan kadınların cesaret gösterileri, marka cüzdanlardaki banknot sayısı azaldıkça son mu buluyor? Evinin kadını, çocuğunun annesi olma kararları bunun akabinde mi geliyor? Cesurum diyen çıksın cevap versin istiyorum... hem de çok...

Cleopatra

Aşka cesareti karıştıran ideolojinin temellerini Cleopatra mı attı?

20 Ağustos 2009 Perşembe

göbek taşı

Fikrine, zihnine, bilgisine çok güvendiğim bir erkek arkadaşımla ilişki muhabbetinin göbek taşına oturduk geçenlerde. Bu adam kitap yazıyor, keman çalıyor, yıldız haritası çıkartıyor, pisagor teoremini gurcukluyor, felsefenin kıvırcık saçlarını ince telli tarakla tarıyor... Yapıyor da yapıyor. Kendini doyasıya yaşıyor. Tabii ki yalnız bir adam. Hemen benden kadın genlerinden kaynaklı en ilkel sorular geliyor: " Hiç evlenmek istemedin mi?", "Kadın olsa bunlar olmaz mıydı?"... Karşıdan gelen cevap şimdiye kadar duyduğum en güzel cevaplardan biri: "Yalnız yaşamak kolaya kaçmaktır. Ben tembel bir adamım. Bir insanla yaşayabilmek için mücadele gerekir, kendinden vermek gerekir, sonra almak gerekir, paylaşmak gerekir. Hakkını vermek gerekir."
Yalnız yaşayan bir erkekten bu olgunlukta bir cevap alabilmek için o adamın yaptıklarının hakkını veriyor olması lazım.
Biz kadınları güçlü kılan, bu mücadeleye belki de doğuştan hamurumuzun yatkın olmasıdır. Belki de erkekleri biraz mücadelenin içine katma çabasıdır Havva'nın elma numarasını çekmesi... Belki katılımcı olmakta fayda vardır

Bodrummatik

Her yaz uzaktan baktığım Bodrum'un göbeğine düştüm. Düştüğümle kalmadım burada bir yerleşik düzene girdim. İşte tespitlerin başladığı nokta. Bir şeyi uzaktan sevmekle içine girerek sevmek asla aynı değil. Her türlü sevgi var ama şekil şemal farklı. Dışarıdan sevdiğinde sadece beyaz ketenlerle görüyorsun, içine girdin mi pazardan alınmış pamuklu pijamaya da maruz kalıyorsun. Adamında, kadınında, şehrinde... hepsinde değişmeyen şey bu işte. Burada size düşen sevgiyi esnekleştirmek. "Ben ketenle seviyordum şimdi büyü bozuldu" derseniz yol gözüktü demektir. Matiklerinizden sıyrılın. Sadece on/off tuşuna dayalı bir hayatınız olmasın. Arada ileri sarın, kısa programa alın, tasarruflu programı deneyin. Mesai harcayın. Kısa program yerine uzunu seçin. Elektriği ve samimiyeti bol yaşayın kısıntıya gitmeyin...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

performansın bileşik olanı sanat mıdır???

Bir gün, anlaşılmasın diye komplekslerinin burnuna mandal takmış biri çıkıp Picasso'nun ya da Leonardo'nun ya da babalardan birinin önüne dikilip "Ya bırak bu işleri gelecekte sanat performansla yoğrulacak, bileşik performans yap, oryantasyona takıl, didinme bu kadar" deseydi eğer, sanat kim için yapılır anlardık. Halk için mi yoksa kendin için mi şaibeleri de gün yüzü görürdü böylece. Şimdi ben bütün cehaletimle sadece iç sesimi dinleyerek çağdaş sanat denen şeyin uydurmacalar silsilesi olduğunu düşünüyorum.
Adam sanatçı, yetenek tanrıdan hediye, icraat muhteşem, ulaştığı kitleler geniş... Eserleri dünyanın kaderini 100 sene sonra hala değiştirecek hatta geliştirecek standartta. Bu adam sanatçıysa eğer bu bileşik performanslar yapanlar kim? Kadının (sanatçının!!!) biri vücudunun mahremlerinde sakladığı sanat aşkını sizinle paylaşmak için bir alanın orasına burasına koşup duruyor. Kah giyiniyor kah soyunuyor. Bir havaya bakıyor bir yere. Olayın ardına fon yaptığı müzikle sanatına sanat katıyor. Bizler de sanatçının hiç bir yere varmayan anlatımıyla mest oluyoruz(muşuz)... BU MUDUR? Sanat en güçlü ifade şekillerinden biridir ama bunu alıp hiç uğraş vermeden fikirlerine ve bedenine kramplar girmeden, bu işe senelerini vermeden sadece performans kelimesinin afiline bileşik diye bir zımbırtı takarak ortalarda dolanamazsın. Ya da dolandığınla kalırsın. İşte bu da benim kendimce bileşik sanat performansım arkadaşlar.