19 Temmuz 2014 Cumartesi

çaydanlık

kararlar ve yanlış zamanlamalar
demlendiğine karar veremeyen çaydanlık misali
fokurdamaya devam...

göl

Narsistin suya yansıyan görüntüsü bir gün bile değişmedi mi ki?
Nedir bu olgunlaşmayan sevgi?
Günler, yıllar, bakışlar, eldeki kırışıklıklar değişti de
bir o mu değişmedi?

Göle sormak lazım bir denk getirip...

renkli mi?

Üstünü örtelim, görmek istemediğimiz ne varsa; bütün karaları örtelim mesala. Gölgeleri daha koyu olur onların her ne kadar aydınlıktan beslenseler de.
Aynalar koyalım dört bir tarafa; her birinden yansısın kişiliğimizin saklanmış parçaları. Taş atmadan yüzleşmeye çalışalım akislerle, ne de olsa biz varız ucunda.
Bir su sesi iyi olmaz mı bu arada?
Bütün basların içinde kulak kesilebileceğin hafif bir tizlik, Tezatlarına ıslık çalan?
Bir iki dosttan rica edelim sonra hayatımızın yedek anahtarını alırlar mı diye?
Hani bir şey olunca hep orada, hep içeride olabilsinler.

Hayatı renklendirmek bu kadar basit olsa
üç-beş örtü, ayna, su ve yedek anahtarla?

5 Temmuz 2014 Cumartesi

prezervatif

Şuh zihinlerin, varoş düşlerinden
Bir prezervatifle korunamazsın!

M

Mest edenle, Mestanın arasındaki Masif fark!

zengin

Parite hesabı yapılan ilişkilerin, alım satımı başladı.
Değerli bir şeyi takas etmeye yazık değil mi ucuzla?
Bırak elinde kalsın yeteri kadar ederini bulmadıysa
fazlanın değil yeterlinin hakkını ver
bak zengin oldun bile...

Boş Ol!

Lütfenli davranışları olur kimilerinin. Kayıp kimliklerinin müsvetteleriyle idareten idame eden, gölgelerdir onlar. Soluklarını ensende hissedersin; tüylerini ürperten bir geri plan. Planlamaya doyamadıkları plansızlıkları vardır bir de. Boşluklarını doldurmak için yaratırlar bu bitmeyen meşguliyeti. Ne yazık ki bilmezler, sadelikle raks eder gerçek bilenler; dinlerler, dinlenirler ve dinginleşirler...

bayat ekmek

Bazı adamlar, yaşlı apartman sakini gibi yaklaşırlar kadına.
Hep bağlı oldukları sepeti sallamaya çalışırlar aşağıya
üşengeç bir alışverişin, bayat ekmeği gibi hissettirirler kendini sana.

Pazar torbası bereketli adama bak sen.
Emin ol o anlar malın en canlısından...

Tüy gibi hafiftir çekiç

Sivrilmeden önce körelmek lazım diye düşünmüşümdür hep.
Dilini, ruhunu,bakışlarını öyle bir öğren ki, kullanırken amatör kalma.
Karşılaştığın her garip hayat hikayesinin içindeki en zarif kelime olmaya çalış
o kadar hoyrat cümle var ki çünkü. Ancak sen değiştirebilirsin gidişatı.
Bir tüy gibi hafif derler eskiler
bir de çekiç gibi ağır.
Seyir etmek ikisinin arasında, hafif arkana aldığın rüzgarla en iyisi sanki.
Dengeni bozmayan bir dengin olsun sonra.
En önemlisi de bu sanki, sakin bir şahit yaşamına.
Ağzının sularını akıtan olgun meyve misalidir bu insanlar, doyamazsın bıraktığı tada.
Koşmasan da hızla uzaklaş ötekisinden, seni ötekileştirenden.
Kendi organlarına uzak birinden, yürek-li bir şey beklemek seni sevgi-li yapmaz unutma
sevgi tek başına bile varken.

Günün sonu önemlidir.
Gün sonunu alırken, hesabı tutturmalısın her daim.
Ne eksik kalmalısın ne de fazla
Denge dedik ya işte
Tüy gibi hafif bir çekiç misali...

3 Temmuz 2014 Perşembe

al yanına

Dayan arkana, sırtın rahat etsin geçmiş hayatlarında
salla boynunu arkaya, gökle göz göze gel
Bırak, sakladığın sırlar için göz kırpsın sana

Dön ilkokula, unut öğrendiğin gereksiz sayıları
saymasan da geçtiğini kabul et rahatla
çek içine yeni tıraşlanmış çimlerin kokusunu
sen de kok onlarla

Karış içine ne varsa etrafında
ister bir köpeğin ıslak burnu ol,
ister taze çıkmış bir yemeğin baharatı
şükrederken oldukların için
olmadıklarını da al yanına


2 Temmuz 2014 Çarşamba

nem ve dem

kadının her bir tende kurduğu hayal
canlı tutmuş çiçekleri
derin bir nefesin ardına gizlenmiş,
olgun kabullenişler
olmamış tomurcuklarına
ateş püskürse de
gülümsemiş her daim nemle ve demle


eril bir hayal

Ah, yıllar önce en sevdiğin kitabın sayfaları arasına sakladığın doğallığın
bir nefesle dağılacak kadar kurumuş mu?
hatırasının kırmızı çiçekleri
morlara çalmış mı?
Kapalı perdelerin ardında, örtülmüş kirpikler
bir sahafın hayalini kuradursun
kurtla kuzunun hikayesi dilleri dolamış bir kere...

Okumaktan ezbere kaçan zihnin zikri
sindirmiş bedeni
kaç kere gelsen de fark etmez artık
bu mavi-yeşil bilyeye

Kaç, vakit varken
kendi kuytundur çaresiz çaren
eril bir yüreğin hayali ile geçen günlerine yazık
dişleri bileylenmiş dişiliğin senin hikayen...






ten

yalnız akşamların da kokusu olur
her zaman içine çekmek istemesen de
ten gibidir

tohum

silsilesini ayıklasan
bir tohum çıkar mı?
bir üretken, hevesli tane
değiştirir nüfusunu da
sulamaya doyamazsın...

avucunu aç sen yine de
gökten ne düşeceği
hala şaibe
bir tohum beklediğin
söyle de
çok görmesinler

sonra, sula, sula, sula...

şişe!

Bir gün batışının arka fonu olmak ister misin?
tahta masanın üstündekiler kadar sevgiye hizmet etmek de var ama işin sonunda
keyif zaten bizden
hesabı küçük yapma
Belki çok şişe kırdın elinin tersiyle,
belki de kurtaramadın kırılacak şişeyi

boşver

elimizdeki şişeye bak sen
dolusunu görürsen ne ala
boşu zaten kırılsa ne olur?

kulplu, kulaklı...

Kulplar takmışlar hayata,
kimi kulaklı, kimi kuyruklu
demlisine denk gelmeden
kabaca kurallı...

evsiz, barksıza kundaksız hesabı
davrananların
ilmeksiz ördükleri hayatlar
şart koşulmuş

ah ne sarhoş kafalar almış
ne mayhoş gönüller
bu hesabı

Borçlu kalınmış sonunda
kimsesizce ortada...


3 Haziran 2014 Salı

kapkaç

Bütün uykularımı bir kapkaç'çıya kaptırdım
Tam da gecenin tadını çıkartacakken arkamdan yaklaştı nemrut,
başımı yastığa koymadan kaptı ne varsa.
Rüyalarım diye ağlamama fırsat vermedi
hınzır, hızlıca karıştı ışığa







Maço

Sesleri ile şehri kalabalıklaştıran erkekler;
gürlükleriyle maçoluğun kitabını yazacak sandıkların hani
Ürkeklikleriyle serçe olurlar ya bir gün
işte o zaman komik olur
Bir de ne komik olur bilir misin?
sevginin alfabesini saymaya kalkarlar da
daha A harfinde çuvallarlar.

"S"ye kadar çok ter dökerler de, "sevgi"ye gelene kadar çok nara atmaları gerektiğini bilmezler!

23 Mayıs 2014 Cuma

Çıplaklık

Nü bir tabloyu, giydirmeye çalışır gibiyiz.
Keyif almıyoruz onun çıplaklığından ve doğallığından.
Binlerce öğretilmiş 'doğru'nun bir parçası yapmaya çalışıyoruz onu da
kendine has güzelliğini kirletiyoruz
kafamızdaki klişe öğretilerle
Hayatımıza uygun olmayan bölümlerini örtüyoruz, çirkince bir örtüyle
Bildiğimiz kadarına uyumlamaya çalışıyoruz
Her bir müdahalede çirkinleşiyor tablo.
Biraz daha uzaklaşıyor orjinalliğinden.
Biraz daha yakınlaşıyor herkese
Sonra o hayatın normallerine yaklaştıkça
biz uzaklaşıyoruz
Benzerlerin benzerlerinden tiksindiği
bir dünya yaratıyoruz kendimize
Giyinik ama bir o kadar çıplak!

rüzgar

Kaprissiz bir yaz esintisini arkama aldım, yürüyorum. Zorlama yok. Sadece bir ufak destek. Ana yolları tercih etmiyoruz, ne kadar bakir sokak varsa uğruyoruz, ben önde o arkamda. Sessiz bir anlaşmanın iki ucuyuz. Sormuyoruz birbirimize birşey. Sorgulamıyoruz birlikteliğimizi. Biliyoruz ki beraber daha hızlıyız ve yolculuğun tadını çıkartıyoruz.
Ben ona "biraz daha hızlı" demiyorum. O da bana "ne kadar ağırsın" demiyor. Bilinen bir ritmin iki şey arasında olabileceğinin kanıtıyız. Seviyoruz birlikteliğimizi. Bunu meyvelendirmek de istemiyoruz. Keşke beraber bir yağmur yapabilsek demiyoruz.Yaratmadan da güzel olduğumuzun farkındayız. Sadece yürüyoruz. Ara sokaklarda. İlk defa gördüğümüz bir şeyin yanında soluklanıyoruz. Sohbet ediyoruz onunla, anlamaya ve hayatımıza katmaya çalışıyoruz varlığını. Biraz daha anlamlı ayrılıyoruz oradan. Daha bilge ve daha bilgili. Ne kadar yürürüz bilmiyoruz. Takvimle aramız pek yok. Saatler ise bize sadece çöpten adamlar kadar sanatsal geliyor. Kendimizi kaybetmiyoruz yolda. Ne o ben olmaya çalışıyor ne ben rüzgar. Kişiliğimiz ve var olma sebebimiz hep önceliğimiz. Saygı ve sevgi ile yapılan bir yoldaşlık bizimkisi...

Bir rüzgara vurulmak istiyor gönlüm. Ara sokaklarda dolaşıp, hayatı tanıyabileceğim...

gün

Gün doğacak birazdan.
Ne büyük heyecan.
Hala hayattayım ve merakım dünden daha fazla.
Doğacak günün farkında bile olmayan bir çok kişi
ile karşılacağım yarın.
Belki marketten sigara alırken yanımdaki kadının mutsuzluğu bana geçecek
belki de 'günaydın' dediğim taksi şöförünün sessizliği





Dua

Gece bazen seni öyle bir yere götürür ki, 'Hayır' diyemezsin. Tarzın ve kafan uymasa da bir can arkadaşın peşinden sürüklenirsin...
Öyle bir gece.
Yeterince içmişsin ama hala bir kadehin daha peşinden koşabilecek merakın var.
Bir şey olacağından değil belki ama ortama katlanmak da büyük mesele bazen.
Kalabalık, terli ve yapay bir eğlencenin içindesin.
Depresif bir şarkının yüksek sesle dinlendiği zaman insanları eğlendirdiğine bir kez daha şahit oluyorsun. Bilmediğin bir şey değil ama alkolün kimyasal çözülmesi ile her şeye şaşırmaya zaten dünden hazırsın.
Bir yudum daha alıp içkinden, kalabalığın salımına ayak uydurmaya çalışıyorsun.
Sonra gözün karşıdaki çifte takılıyor.
Hayatta bir çok acı şey olabilir ama bunların hepsi senin algınla ilgili. İşte o an daha da iyi özümsüyorsun bu çıkarımını.

45 lerinde oldukça güzel bir kadın var karşında. 1.75 boylarında, vücuduna ve kendine iyi bakmış, son derece trendy kıyafetleriyle, bedeninin en dişi taraflarını ortaya sermeyi becerebilmiş, ucuza kaçmadan. Önce hafif bir takdir duygusuyla gözlerini kitliyorsun. Sonra görmek istemediğin bir çok şeye maruz kalıyorsun. Takdir duygun her bir dakika yerini acımaya bırakıyor.

Kadının karşısında 70lerinde bir erkek. Kendisine bakmayı bırak bir kadına bakmayı dahi öğrenememiş onca yaş. Paranın verdiği küstahlık yağlı göbeğinin çevresine bir katman daha yapmış.
Kadın kendinden bu hayli büyük adamı etkilemek için bedenindeki bütün olası kıvraklığı kullanırken, adamın sadece uzaktan, tiksintiye yakın bakışlarıyla kadını süzmesini izliyorsun!

Satılmış bedenler ve hayat hikayeleri bir kez daha canlanıyor beyninde.
Dengesiz bir alışverişin çirkinliği ile gece bulanıklaşıyor.
Acıma ve tiksinti duygusu alkole karıştı mı, eve gideceksin. Tek öğrendiğim doğru bu hayatta!

Kendini satmanın binlerce yolu olabilir ama hayatta hiç bir varlık, o bakışlara maruz kalmamalı. Bedeli her ne olursa olsun.

Ne yaparsan yap, birileri sana sempati ile baksın. Sevgi ile bakarsa ne mutlu. Ama asla ve asla ayarın olmayan birinin acınası bakışlarına maruz kalma.

Sizin için ve kendim için bir tek duam  var: O da bu!

Ortanca

Yürürken bir ortancaya takılıyorum. Bütün bahar coşkusunu dünyevi olarak ifade edebilmiş. Şaşırıyorum... Ne güzel sadece güneş ve biraz neme bu kadar hayat dolu olabilmek ve en güzel haline bürünebilmek. Evet karşılaştırma yapması ironik belki ama ben de rüzgara dayanıklı değilim arkadaş. Ben de biraz güneş gördüm mü bütün duygularımla sere serpe kaldırımda uzanmak istiyorum. Ne farkımız var ki günün sonunda. İkimiz de bir nefeslik oksijenin hastasıyız, ikimizin de tek derdi çiçek açmak uzunca bir süre ve ikimiz de kendimiz de beslenmek istiyoruz. İşte bu... Ha sen ha bir ortanca...

Ok, kabul ediyorum ben bir insan olarak biraz daha kafa karıştırıştırıcı olabilirm ama bu da sadece bir illüzyon. Benim gibi şehirlilerin yarattığı karmaşadan otlanıp, bunu da çok sofistike bir psikoloji gibi bir içki masasında çerez yapmak; karmaşık duygular ve onları ifade etmek için kullanılan daha da karmaşık kelimeler...

Çok yanılıyoruz!

Doğadan kendini ayırıp, TEK nimet sahibi varlıklar gibi davranmayı huy edinmişiz bir kere. Bu yüzyıllık bir yanılgı, bir günde değişir mi?

Değişsen de ortam seni kabul eder mi? Yabani bir hayvan gibi algılamaz mı? Vahşiliği ile günlük hayata kafa tutan, gelişmiş bir iki ayaklı... Çok zor!

Ama bir de şöyle bir gerçek var: ne kadar yaşarsan bu dünya denen enerji birikimi üzerinde o kadar fark ediyorsun ki, sen sadece bir akımsın, çok kısa sürecek bir ömür içinde, klişeler, aşk acıları, ekonomik bunalımlar ve kendi yarattığın sağlık problemleri içinde devinen.

Sonra da ortancaya gözün kayıveriyor işte. Verimli ortamı bulamadıysa yaşamak için boyun büken, nazlanan, çiçek açmayan, yavaş yavaş kurutan kendini.

Sen osun işte anla artık bunu!

Bir Ortancasın. Doğanın zekasına kendini teslim etmiş ama hala kendi zekasıyla olayı daha da karmaşıklaştıran, dünyanın en aptal varlığı... İnsansın.

Bir gün sadece bir Ortanca olabilmek için yaşamayı hedef edineceksin. O gün dünya güneş, sen çiçek açacaksın!!



1 Mart 2014 Cumartesi

gergin

Hiç anlamadığım bir dilin içinde yüzüyorum
anlat desen anlatamam ama anlıyorum
ne acayip bir sihir
bir gergin telden çıkan sesin sana bir çok insanın anlatamadığını anlatması
içindeki en yumuşak yere dokunması
sonra seninle onu yüzleştirmesi
bunca gerginliğine...




bu gece

Kulaklarımda tam istediğim gibi bir müzik
saat sabaha karşı
kafam bir dünya
ama ne var biliyor musun?
ben özgürlüğü seçtim
bu gece ve sadece bu gece bütün bunları yapabilmek için.

16 Şubat 2014 Pazar

çıplak

Şerbetsi bir hava. Bütün duygularım çıplak kalmak istiyor. Tedbiri elden bırakmamalı. Bir ince örtü gerek...
Ne gerek? diyor şeytansı tarafım
Tecrübeli tarafım çemkiriyor: daha önce kalbinin üşüdüğünü nasıl unuttun?
Ama ya bu sefer sıcak tutacak biriyse
Ve önce Çıplak kalmak gerekiyorsa

..... tecrübenin suskun kaldığı an ....

soğuk

Üşüyor mu?
Dalga geç
bak nasıl seviyor seni
soğuk olan o değil
espri hiç değil
sistem...