30 Ocak 2011 Pazar

Değilim

Hırçın bir arşenin
tellere uyguladığı baskıyı
ayıplayacak değilim

siyahla beyaz tuşları
ayıran ellere
söz söyleyecek değilim

Soğuk metalin
şifa bulmasını nefesle
kınayacak değilim

Darbe vuran tokmağın
gergin deride bıraktığı izi
protesto edecek değilim

ortaya güzel bir müzik koyabileceksen
müzik olabileceksen
doyurabileceksen aç kulaklarımı, ruhumu
senin ırkçılığını da, şiddetini de, hocalığını da
sorgulayacak değilim.

26 Ocak 2011 Çarşamba

haberin var mı?

uykusuzluk icat edildi
haberin var mı?
Straples rüyalarına sansür geldi
haberin var mı?
Sen kafanın içindeki tilkileri
insan canlısı mı sandın?
karanlıktaki iştahlı çığlıkları onlar attı
haberin var mı?
Elini uzatan laci ceketliyi
baban mı sandın?
Aydınlığını elinden o aldı
haberin var mı?
Sen şimdi bunu yaşamak mı sandın
ciğerlerini toz toparağa onlar sattı
haberin var mı?

20 Ocak 2011 Perşembe

Ah ne çoktu...

Çok dardı
dişlerimi sıktım
geçmek için.

Çok hazırdı
saati geri aldım
ibret için.

Çok uzundu
ökçelerimi cesaretlendirdim
yetmek için.

Çok hoştu
dudaklarımı kızarttım
öpmek için

Çok 'çoktu'
ben kendimi verdim
almak için

Mutlaka

Öylesine bakardım onlara, olanlara
düzenli olarak iç çekişlerim vardı
sadece 'bir kere'
belki 'her gece'
şimdi 'bir sayfa'
sonra 'bin sayfa'
mutlaka meşru
olabilecek bir anın peşindeydim...

Gün aşırı beslerdim onları, onlarla gelenleri
elimde her daim bir portakal vardı
dışarıdan 'bir tane'
içinde 'on tane'
şimdi 'buruk'
sonra 'olgun'
Mutlaka güneş rengi
olabilecek bir doygunluğun peşindeydim...

Seyrek de olsa yaşardım onları, olanları
es geçtiklerim de vardı
ben diyim 'bir tane'
sen de 'bin tane'
Şimdi 'dolu'
Sonra 'boş'
mutlaka sonsuz
olabilecek bir sevginin peşindeydim...

şimdi geldi bir yaz günü...

Bir kış günü
anlamsız parlayıveren gözlerine inat
sarı ışıkta geçtim.
İşi bitmiş noel ağacı gibi
bir kenara atılmış çocukluğumun
pencerelerini kapattım sonra.

Bir kış günü
hayat nasıl daha güzel olur diye sordum kendime
bir ılık rüzgar cevap oldu.
Fırtınayı atlattım
dizlerimin üzerine çöküp sonra.

Bir kış günü
solak kalbin atışlarını hızlandıran
adamı uyandırdım sabah olmadan.
İşitmez oldum
güneşin batışını sonra.

Bir kış günü
önce ben bindim arabaya
eteğimdeki taşlara inat
ilerlerken ezberledim yolları
tek düzelikten sarhoş oldum sonra.

Bir kış günü
Hiç bitmeyecek gibi gelen mevsimi
bacadan kovdum
ayaklı lambanın düğmesini çektim
sarı ışığa geçtim sonra.

Şimdi geldi bir yaz günü...

babalara

Bir kızın hayatındaki erkeğe "Kızımı hak et" diyen bir babası yoksa ne olur?
O kız, hayatına her giren erkeğin kendini hak ettiğini sanır...

Kendini deşifre etmeden nasıl yazar bir insan bu konuyu diye düşünüp duruyorum. Bu seviyeli dışa vurumlarımın sorumlusu kim dersiniz?
Babam...
Kaybetme korkunun ecdadı sana hayat veren adamsa, güven duygunun duvarlarına her gün yeni bir çentik atılıyor. Yıkılmasın diye verdiğin insanüstü çaba seni her gün biraz daha yıpratıyor. Sen bu kadar çabalarken kaybettiğin değerin sorumluluğunu yükleyecek ilk erkek ortada yok...

Babalar ve kızları: İlişkilerin başarısı bu ikilinin doğuştan gelen sevgi bağlarına dayanıyor.

Yüreğim konuşsa, beynim sansürlüyor.
Hayat boyu en büyük bit yeniğim olarak kalacak Babam'a, buradan nasıl bir mesaj vermem lazım bunu ben bile bilmiyorum...

Ama tanımadığım babalara bir mesajım var: Eğer bir kızınız varsa, üzerine titrediğiniz her an, bu dünyayı döndürme yeteneğine sahip bir insanı tekrar tekrar yaratıyorsunuz.

korse ya bize korsa

Saten korsenin altında sık boğaz edilen hangi beden, modanın düşkünü olabilir?
Özgürlüğü, kurdelelerle düğümlenmiş güzellik anlayışının, güzel olması hangi şartlarda mümkün olabilir?

Vücuduna eziyet ederken, ruhunu serbest bırakamazsın.

Tarihi bir giysinin hissettirdiklerinden nemalanarak günümüze bok atan ben burada ne mi anlatmak istiyorum?

"Aynı olmaya ve benzemeye çalışırken yaptıklarının seni bir gün güzelleştirmek yerine, köleleştireceğinden ve bununla antidepresan içerek yırtamayacağından"...

yalvarmak

Yalvarmak: Dilin kaygan zemininde yaşanan bir onursuzluk piyesidir...
Bu, dile yapılan en büyük zulümdür. Zira hiç bir dil bundan tat alamaz...

Pusula olmak...

Pusulanın titrek ama bir o kadar yol gösterici tavrına hayran olmamak elde mi?
Hangimiz içimiz titrerken doğru yolu görecek ve gösterecek kadar cesur olabiliyoruz?
Hangimiz ibre neyi gösterirse göstersin, bu kadar kolay sıfırlayabiliyoruz yeni bir yön için?

Hangimiz pusula kadar küçük ama bilge olabiliyoruz???

Beni kelimelerin yanına gömün

Konuşmadan yaşamayı başaramamak nasıl bir lanettir. Hep merak etmek ve yeterince bilgiye ulaşamamak. Derin bir çukurun içinden çıkacak her kelime için delirmek. Sürekli onun içine dikmek gözlerini. Sözlerin yalana meyilli olduğunu bile bile davranışların gizemine dürüst yaklaşamamak neden?
Neden 29 harfin seni kafa kola alan üstün körü birleşimine bu kadar hayran olmak, ihtiyaç duymak?

Beni kelimelerin yanına gömün. En çok hak edenlerdenim çünkü...

Herşey insanlar için!!!

Bir dilim kurutulmuş domatesin başından geçenler sizin başınıza gelseydi,
üzerine zeytinyağı dökerek, tadını arttırmayı düşünür müydünüz?

medeniyetin kırmızı beyaz halleri

“Dünyanın en medenileşmiş şeyidir” demiş Ernest Hemingway şarap için

O zaman ne duruyorsunuz, en damıtılmış medeniyet bir kadeh kadar yakın size…

oyalama

Oyalamanın binlerce yolu vardır.
Geviş getirirken sindirim sistemini oyalarsın.
örgü örerken beynini,
Sigara içerken beğımlılıklarını,

aşık olduğunda ise hepsini...

15 Ocak 2011 Cumartesi

adsız tanımsız

kaybolmuşluğum kahvenin içinde eriyip giden şeker misali,
Yaşamın sıvı haline ulaşma arzum bedenimi katran rengine bulama nedenim.
Bilsem ki daha iyi katı halim
Ne diye uğraşayım

sigara ya da ben

Dumanın özgürlüğü, sararmış parmakların arasında yaşanır. İki dudak arasında geçen bu kısacık yaşama hali ise soğuk bir metale temas eden ateşin yenilgisiyle son bulur... Ne bitiş ama...
kendi sonunu bundan daha iyi mi sandın?
Biri külün içinde biri toprakta...
ne fark ama...

bir baktım ki...

Bakışların ardında yatan görme arzusu, görmek istediğini göremediği zaman organik bağını koparır yaşamla. Gözlerin içindeki gülümsemeye bir kez bile şahit olan insan, kalbini ve zihnini eğitmeye meyil eder. Sadece bir saniye süren hazzın peşine düşmektir yaşam. ve tabii onu uzatma çabası...

kara kalemin kara mizahı...

Dünya üzerindeki bütün yaşam şekillerine bir göz atın. Bütün canlıları gözlemleyin. Karıncasından, aslanına, filinden, böceğine... Sonra Taksim İstiklal caddesine çıkın bir cumartesi günü, benim gibi. Tramvaya binin ve camdan dışarı bakın. Yüzlerce farklı yüzle ve vücutla karşılaşacaksınız. Hangi tür var ki bizim kadar farklılık göstersin?
Belki de Tanrının en sevdiği yaratıklar biz değilizdir? Belki de bir tek insanı yaratırken çuvallamıştır. Ne istediğini bilememek, hep yarım kalmak, tatminsiz olmak belki de bize yaratıcımızın mirasıdır. En iyi versiyonu yaratmak için yaptığı birçok eskizden biri olduğunuzu düşünün. Kara kalemin kara mizahının bir parçası olduğunuzu hissedin.
Doğamızın kaypaklığı bundandır sanki. Tanrının hala bizim türümüz üzerinde yaptığı çalışmaları devam ettirdiğini görmüyor musunuz? Nasıl kendinizin 'en iyi' olduğunu düşünebilirsiniz şimdi?
Biz doğanın ucubeleriyiz... Bundandır sil baştan yaşamlarımız... Bundandır kısa süreli hayatlarımız ve bundandır doğanın bizim üzerimizdeki üstünlüğü...

TEK şey

Özgürlük, defans yaparak kazanılmaz.
Özgürlük, istemekle olur...

Bir savaş veriyoruz özgürlüğümüz ve haklarımız için. Yaşadığımız hayatı bildiğimiz ve sevdiğimiz gibi yaşamak için.
Savaşımızı nasıl veriyoruz?
Birileri bizim elimizden bunları almak istiyor. Biz de vermemek için onun haksız olduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz.
Yanlış taktik...
Yapmamız gereken karşıt grubun yaptığı gibi yapmak: Kendimizi madur olarak göstermek, tanıtmak - olmasak bile- Acındırmak.
Baskı yapmak en babasından.

İçki içmeyi savunmak için yasaklanmasını beklememiz lazım. Durup dururken savunmalıyız bu yaşam şeklini
Başımızı kapatmamak için verdiğimiz savaşı, gündeme gelince savunmamalıyız. Durup dururken saçlarını savurmanın öneminden bahsetmelisin.
Hayvanların öldürülmesini beklemeden, sahip çıkmalıyız onlara...

Hayatımızı yaşamak için yaptığımız şeyin doğru olduğunu elimizden alınmadan önce savunalım. Doğallık, samimiyet, birlik, ortak düşünce ve hareket yapmamız gereken TEK şey...

sentetik sentez

Televizyona bakıyorum: Tan'dan 'Barbie Bebek' şarkısı... müzikal alt yapı yok; dans yok; söz yok anlam yok...
Taksiciye bakıyorum, başbakana bakıyorum, dizlere bakıyorum, reklamlara bakıyorum, iş adamlarına bakıyorum, ... Herşey ne kadar alt yapısız, düzeysiz, kültürsüz, anlamsız...

Peki soruyorum kendime ve benim gibilere: Biz nerede, ne zaman ve nasıl bu hale geldik?
Nasıl sıyırdık kendimizi bütün bu yaşadığımız kroluktan? Nasıl farkındalık yarattık bu kadar kötünün içinde iyiyi seçme konusunda?

İyi aile çocuğu olmak mı bizi mutsuz eden? Toplumdan sıyıran? Dünya klasiklerini okuyarak büyümenin bu kadar acı verebileceğini kim hesaplayabilirdi?
Kim hesaba katardı kendi toprağında yabancılaşacağını okudukça?
Kim bütün bunların sorumlusu? Ailelerimiz mi?

Bir teşekkürü hak ediyorlar, hamurumuzu iyi kardıkları için ve bugün bu kadar eleştirel yaşayacak sentezi bizlere empoze ettikleri için...

8 Ocak 2011 Cumartesi

missing face

Özlemek... Düşündünüz mü hiç neyi özlediğinizi birini düşündüğünüzde? Ben 'yüzünü özlüyorum' örneğin sevdiğim adamın. Ne demek yüzünü özlemek? İlk başta biraz saçma duyulduğunun farkındayım.
Tek başınıza otururken dalıp gidersiniz bazen. Uzakta tanımsız bir noktaya dikersiniz gözlerinizi. Nereye baktığınız önemli değildir o an. Ama baktığınız şeyin sevdiğinizin yüzü olmasını arzularsınız. Tam orada, karşınızda, aslında yanınızda. Heyecan, güven, huzur, aşk, güzellik,... hepsini orada bulabileceğinizi biliyorsunuzdur. Tek görmek istediğiniz, tek görmeye ihtiyaç duyduğunuz onun yüzüdür. Onun yüzünün size hissettirdikleridir. Onun yüzünde bulduğunuz herşeydir özlediğiniz.
Bir yüz insana istediği herşeyi verir. Herşeyi anlatır, herşeyi yaşatır... Gözlerindeki ifade, dudaklarındaki kıvrım, alnındaki kırışıklık, dişlerinin parlaklığı hepsini özlersiniz.

"Yüzünü özledim"...

2 Ocak 2011 Pazar

önceden sonraya

öncelerini şimdiye taşırken sırtının bükülmemesidir önemli olan.
şimdilerini ise sonraya taşırken temkinli olmaktır...
sonrasını ise taşımak için hayal gücüdür esas olan.