20 Temmuz 2011 Çarşamba

dört duvar

Evin duvarlarına bakıyorum. Bir takım resimler, tablolar...Masanın üzeri başkasna ait bir geçmişi fotoğraflıyor, aksesuarlaştırıyor...Raflarda hiç dokunmadığım kitaplar, kutularda hiç bilmediğim eşyalar... Çekmeceler, odalar, tabaklar... Hiçbir yerde parmak izim olmayan bir dünyanın içine hapsolmuş gibiyim yıllardır. Anılarım, geçmişim yok. Ben yokum. Çulla çaputla kapatılmaya çalışan bir çıplaklık benimkisi. Her yer bomboş kafam hariç. Nasıl bu hale geldiğimi bilmediğim, ait olmadığım yerlerde sürdürdüğüm garip bir savaş. Evet savaş. Yanıma aldığım bir tek kalbim. Dolaşıp duruyor, ait olmaya, ayak uydurmaya çalışıyorum habitata. Nefret ettiğim ama bana ait bir biblo görebilmek için göz yaşı döküyorum. Onlar mı kırıldı yoksa ben mi? Hiç birimizden en ufak bir iz yok. Gözlerimi görmek için değil de canlandırmak için kullanıyorum. Hatırlamaya çalışıyorum koltuğumu, kokusunu duymayı özlediğim kitaplarım kim bilir nerede? Bu bir lanet mi? Kendime bir hayat kurmaya çalıştıkça silindiğim, görüntümün, geçmişimin flulaştığı bir gizem mi? Sır mı bütün bunlar? Sahip olduklarım nerede şimdi? Hangi deponun ıslak zemininde çürüyorlar? ne zaman kayboldum bu kadar? Ne zamandan beri kendime ait bir yatakta uyumadım? Hangi yastığı sevdiğimi bile unuttum. Kahretsin. Ne için bu çabam? Tanıdık bile olmayan bir masalın içinde yok olup gitmek mi? Bir başkasının gerçeklerine dal gibi tutunmaya, orada yuva yaratmaya çalışmaktan mı ibaret hayatım? Artık düşlerini bile kuramıyorum hayali evimin. İnancımı kaybetmemek için su çarpıyorum yüzüme. Sevdiğim adamın gözlerine bakıyorum. Yalvarıyorum duyması için içimdeki çığlığı. Karıncalara bile imreniyorum şu aralar. Delirdim sanki. Kısa süreli ikametlerimin sonu nerede bitecek? Mahallenin muhtarına göğsümü gere gere yaşadığım adres budur demek en büyük hayali olur mu bir insanın? Manava geçici olmadığını hissettirerek bakmak... Kaplumbağanın bile eriştiği lükse erişmek için daha çok insan olmaya çalışmak. İşte olayım bu...  

Hiç yorum yok: