23 Aralık 2012 Pazar

Yürümek Lazım Koşmadan Önce

Romantik komedilerin içindeki sırrı çözen var mı aranızda? Bunu bir erkekle tartışıyor olsam, kadın doğama gülerek, beni sikindirik şeylerle ilgilendiğim için suçlardı kesin. Neyse ki geçmişimde bir çok romantik komedi tecrübesi ve önümde boş bir sayfa var.

İşte size geç gelmiş bir farkındalık. Konu, oyuncular ve doku ne kadar farklı olursa olsun bu tip filmlerde bir tek ortak nokta var: Ayrılık acısı çeken bir kadın/erkek ve ona bu süreçte dostluk yapmaya çalışan iyi bir erkek/kadın arkadaş. Bütün bu acı veren süreçte tek kelimesiyle kendin olduğun, senin her halini gören bir adam/kadın ve bunun yavaş yavaş aşka dönüşmesi. Yani siz hiç bu filmlerde ilk görüşte aşkın, sonsuz aşka dönüştüğünü deneyimlediniz mi? Hayır!!!

Bütün mutsuz ilişkiler üreten bizlerin ortak hatasını keşfetmiş bulunuyorum hem de bu kadar aleni gözümüze sokulurken. Fiziksel olarak etkilendiğin bir adamla, biraz da romantik bağ kurabiliyorsan hemen aklına, kadın olarak onun 'O Erkek' olduğu yanılsaması gelir. Halbuki bu adam sana sadece ön yüzünü göstermiştir. Alttaki yazılımda neler olduğunun henüz farkında bile değilsindir. Giyinir, süslenir, güzel yerlere gider, mantıklı şeylerden bahseder, aynı şeylerden keyif almaya çalışırsınız. Aslında bunlar zorlamayla da gelmez, tamamen işin doğası gereği yaşanan bir süreçtir. Hormonlar ve beklentiler bu sanal ve bir o kadar da yapay süreci desteklemekten kendini alamaz.

Peki bütün bu 'harika' süreç nerede tökezlemeye başlar? Bazen ilk sevişmeden hemen sonra, bazen de sizin onu kendi habitatında, arkadaşları ile gördüğünüz yerde. Hatta bir telefon konuşması şahitliğinden veya evde takılmaya başladığınız süreçte de patlayabilir iş... Nedeni basit. Siz karşıdakine mükemmel kadın rolünü oynamaya çalışırken, görmemiş olduğunuz detaylar bir anda gözünüze çarpmaya başlamıştır. Onun yanında kendiniz olamadığınızı fark edersiniz bir anda. Gönlünüzce küfür edemiyor olabilir hatta bir romantik komedi seyretmeye çekiniyor olabilirsiniz. Küçük şeyler bunlar mı dediniz? Ahh dostum işte orada çok yanılıyorsunuz. Bu minik şeyler sizi tam olarak siz yapan tuşelerdir. Başkalaşmak ve kendinden uzaklaşmak bu hayatta başınıza gelecek en üzücü şeylerden biridir. çünkü ölen bir komşunuz, tanıdığınız uzak bir akraba ya da bir arkadaşınız değil sizsinizdir. Peki siz ölürseniz aşkla nasıl bir münasebet içinde olmayı bekliyorsunuz?

Evet okuduğunuz kadar basit bir süreç değil bu arkadaşlık işi. Hoşlandığın bir adamla arkadaş olduktan sonra onu başka kadınlarla paylaşmaya hazır olacak mısın? Belki bu süreçte başka bir kadına aşık olacak ve ilk olarak da seninle paylaşacak bu hislerini.  Evet fark ettiğiniz üzere benim bahsettiği tam olarak bu da değil. Çünkü benim gibi kadınlar bu süreçte çok büyük hasar da alabilir. Ama bir orta noktası bulunabilir gibi geliyor bana. Mesela bir adamla tanıştın, her şey olması gerektiği gibi gidiyor. Hisler tavan yapmış, mutluluk olması gerektiği kadar, eğlence yeşil ışık yakmış, doğanızda belli bir uyum var... O zaman bunu tam anlamıyla bir ilişkiye çevirmeden önce bir süre takılmak lazım. Zaman geçirmek lazım beraber arkadaşların yaptığı gibi. Onsuz hayatın anlamsız olacağını hissedeceğin bir gün gelecek mi ona bakmak lazım. Yoksa ne mi olur? Çok kolay vaz geçebileceğin adamlarla beraber olur, psikologlara para döker ve anti depresan ilaçlarının yarattığı suni yeşillerde, yapay seratonin seviyenizle koşmaya çalışırsın...








Hiç yorum yok: