21 Kasım 2010 Pazar

kasaba şeytanı saklamaz

Belli bir seviyedeki insanların kırsala kaçma hayali kurmalarını hep bir adım geriden takip ettim bugüne kadar. Kafam basmadı, şehrin nimetlerini bu kadar iyi dönüştürebilme yeteneğine sahipken daha basiti istemelerine. Şimdilerde bir tez kafamı kurcalıyor ve sanki daha da yaklaşıyorum o insanlara.
Şehir; insan defektlerini saklama konusunda bulunmaz bir cennet. Ruh hastası, orospu, katil, şizofren, it, uğursuz, obez, sosyopat... Aklınıza ne kadar boktan insan modeli geliyorsa, bunların akıllı ve zeki olanları şehirde gizleniyorlar. Şehirden vazgeçemiyorlar. Gökdelenin gölgesinde, köprünün ayağında, en kalabalık kafenin en ön masasında, caddenin karşı tarafında gizlenebiliyorlar çünkü. Şimdi kasabaya göz atalım. Hep deşifresin. Küçük yer adamı saklamaz. kasabanın cadısı olursun bir anda ya da delisi. Kasaba şeytanı bile ele verir. Bilmez misiniz?
Bana katılan olur mu bilmem ama ben şehirde evrimleşenlerdenim. Tırnaklarım sanki daha kalın ve uzun artık, dişlerim sivriliyor, kalbim küçülüyor, sırtım kamburlaşıyor, gözlerim keskinleşiyor... Ben ben olmaktan çıkıyorum şehirde... Kasaba beni inceden çağırmaya başlıyor. Kervana ben de katılıyorum eğer aralarına bu yeni benle girebilirsem...

Hiç yorum yok: