15 Ekim 2012 Pazartesi

cennet

"Ne işimiz var bu gezegende?"
"Dünyaya neden geldik?"

Ben sadece bir nesil olarak bu soruların binlerce versiyonunu neredeyse her gün duyuyorum. Eminim insanoğlu ilk düşünmeye başladığı andan beri bu sorular bakidir.
Peki cevap ne olabilir?
"Yaşıyoruz" ya da "Yaşamak için" çok mu basit kaldı bu argümanda dersiniz?

Bence hayatı zorlaştıran, cevapları kaotikleştiren ve sonra da içinden çıkamayan sadece biziz; İnsanlar...
Sadece yaşıyor olmak yetmiyor bize. Meşgale lazım. O yüzden binalar yapıyor, sonra bombalayıp, yıkıyoruz. Savaşlar çıkartıp, milyonlarımızın ölmesine izin veriyoruz sebepsizce. Barış için yürüyoruz akabinde sokaklara dökülerek. Önce ormanları yakıyoruz, sonra fideler dikiyoruz ileride orman olsun diye. Denizlere atıklarımızı atıp, yaşamı durduruyoruz önce sonra bunu temizlemek için makineler icad ediyoruz büyük paralara. Her gittiğimiz yerde şehirleşmeye çalışıyoruz ama sonunda da kasabada yaşamı hayal ediyoruz...

Sizce bir hata yok mu bu işte?
Cehennem sadece bizlerin tatminsizliği olabilir mi sizce? Hiç düşündünüz mü? Sıkılgan, şımarık çocuklarız biz. Önce çok seviyoruz yeni oyuncağımızı, sonra bir anda duvara çarpıp kırıyoruz. Artık eskisi gibi olmadığını ve tamir edilemeyeceğini öğrendiğimizde de basıyoruz yaygarayı, göz yaşını.

Tanrıyı suçluyoruz.
Nerede bu Tanrı biz bu kadar acı çekerken? Yer yüzünde bu kadar çaresizlik varken?
Tanrı'dan ne bekliyoruz peki?
Biz bokumuzla kavga ederken, gökten güller yağdırmasını mı? "Dur savaşma ben sana bir tane daha dünya vereyim git orada dene şansını" demesi tatmin eder miydi bizi? Oraya gittiğimizde aynı şeyler yaşanmayacak mıydı peki?
İçimizdeki bir türlü doyuma ulaşmayan yeri bulabilsek, belki o aradığımız cenneti de bulmuş olacağız.
Adres belli, araç yok
İşte benim anladığım budur dostlar...

Hiç yorum yok: