16 Ocak 2012 Pazartesi

Mez...

Ülkemin kış aylarında geceleri, kitap okunmaz, trafik rahat olmaz, çakı gibi çiftler muhabbete dalmaz, çocuklar erken yatmaz, müzik arşivleri ortaya çıkarılıp müzik dinlenmez, evli çiftler kadehleri tokuşturup geleceklerini konuşmaz... Ülkemin bu aylarında, gece bastı mı insanlar dizi seyreder. Saat 20.00'de başlayan dizi 23.00'te biter. Ardından 15 dakika para kazanan, reklam gelirini hesaplayan kanal aynı diziyi bir kere daha yayına sokar. Umarsızca, sorumsuzca...Konu aynıdır, isim değişse de. Rutubetli yüzler, hüzünlü hikayelerini televizyonun camına  anlatırken çiğ düşer sizin salona.
En sevilen dizinin baş kahramanı konuşur "haaa ne diyo la bu?" yaveri cevap verir "Ne diyo la hakketen bu?"...
Başka bir kanalda bir kadın ağlar, ağlar, hep ağlar... 25 bölüm ağlar mı la bi insan? (diye sorar yazar). Diğer kanala geçebilenler başka bir kadının ağlamasına şahit olacaklardır. 
"Napıyosunuz hakketen la bu hayatta?" diye sormak istiyorum size. 
Neden bilerek kendini kedere sürükler bir insan? Neden sobalı bir evde yaşarken havuzlu villadaki kadının kürküne sarılarak kendini kahretmesine duygulanır? Neden Angara polisini canlandıran, ne dediği belli olmayan bir kronun evrimleşmemiş diyaloglarına 3 saatini ayırır? Kocasını aldatan kadının çetrefilli ruh halini çözmek için bir yılını verir? İlkokul 5 seviseyindeki komedi dizilerinde kendinden geçer? 
Birisi çıkıp bana desin ki "Ben bu diziden tarihimizi öğrendim. Ben karıma nasıl davranmam gerektiğini anladım, Ben boş şeyler için üzülmemeyi öğrendim" İşte bu noktada dururum. Öğrenmenin şekli yoktur arkadaş. Öğreniyosan benim bunca yazım da boş ve sana da helal. 
Ama görünen o dur ki söz konusu dizi oldu mu, benim ülkemde sular durur, Rauf Denktaş hatırlanmaz, kar yağışı seyredilmez, arkadaşlara zaman ayrılmaz, şarap içilmez, felsefeye dokunulmaz, serçelere yem verilmez, mez usta mez işte...



Hiç yorum yok: